|
SES VE SES KULLANIMI
Sinema sadece görsel değil,
görsel-işitsel bir sanattır. Sesin her öğesi, müzik, efekt, konuşma
da aynı derecede önem taşıyor. Ses öğesinin kullanımı bazı filmlerin
anlatımında oldukça kritik bir işlev yüklenebiliyor.
Sinemada anlamı, içeriği
belirlemenin tümüyle senaryonun, öykünün işi olduğu yolunda genel
geçer bir inanç var. Oysa görsel bir sanat olan sinemanın, kendine
özgü görsel bir dili var ve anlam bu dilden damıtılıyor. Dolayısıyla
aynı öyküden, aynı senaryodan yola çıkarak taban tabana zıt
anlamları olan filmler çekmek pek ala mümkün.
Sinema derslerinde, sinemanın
kadrajdan, çekim ölçeklerine, kurgudan, kameraya, ışıktan, kostüme
kadar tüm yapıtaşlarını tek tek ele alarak bunların anlam
yaratmadaki rolünü inceleyeceğiz. Bu öğelerin teknik ve estetik
yönüne değil, anlam yaratmadaki rolüne odaklanarak, biçimin
yarattığı içeriği mikroskop altına yatıracağız.
Başka bir genel geçer inancımız ise
sinemanın kimi yapı taşlarının diğerlerinden daha önemli olduğu.
Oysa anlatım da her bir öğe, anahtar rol üstlenebiliyor. Kafamızda
yaratığımız hiyerarşide de ses öğesi en altta yer alıyor. Sinemanın
sadece görsel değil, görsel-işitsel bir sanat olduğunu sık sık
unutuyoruz. Dahası ses de kendi içinde hiyerarşiye tabii tutuluyor.
Sesin bileşenlerinden söz,
müzikten; müzik ise gürültü olarak
görülen ses efektlerinden daha önemli sayılıyor. Gelgelelim kimi
filmler tüm anlatımlarını, ses öğesinin kullanımına
yaslayabiliyorlar. Bunun en ünlü örneklerinden biri Hitchcock'un "Birds"
(Kuşlar) filmi.
SESSİZLİĞİN GERİLİMİ: "KUŞLAR"
Filmde canavar kuşlarla tanışmamız,
son derece sesiz bir planda oluyor. Bir kayıkta tek başına oturmakta
olan kahramanımızı görüyoruz. Aniden bir kuş kadraja giriyor,
saldırıyor ve kadrajdan çıkıyor. Kuşun yaklaştığını belli edecek,
kanat çırpması, kuş çığlığı gibi hiçbir ses efektine yer vermeyen
Hitchcock, seyirciyi
hazırlıksız yakalıyor
ve korkutuyor. Böylece kuşlardan korkmamız gerektiğini bellettikten
sonra yönetmen, uzmanlık alanı olan gerilime geçiyor ve bu gerilimi
daha ziyade kuş sesleriyle dokuyor. Film boyunca sürekli çerçeve
dışından gelen kuş seslerini duyuyoruz ve her an kuşların
saldıracağı düşüncesiyle sinirlerimiz keman yayı gibi geriliyor.
Buna da şaşmamak gerek; zira filmdeki kuş sesleri, tiz
keman sesinin
üzerinde oynanarak oluşturulmuş. Filmin en ünlü sahnesi olan,
kuşların okuldan çıkan çocuklara saldırdığı sekansın gerilimi de
bütünüyle ses üzerine kurulu. Okul bahçesi ile okulun içindeki
çocuklar arasında paralel kurguyla gelişen sekansta, bahçede
toplanan yüzlerce kuş görüyoruz. Kuşları tekinsiz kılan, sadece
sayıları değil, tek bir ses bile çıkarmadan duruyor olmaları. Okulun
içinde ise çocuklar müzik dersindeler, dolayısıyla hep bir ağızdan
şarkı söylemekteler.
Yönetmen bizi içerinin gürültüsü ile
dışarının sessizliği arasında götürüp getirdikçe geriliyor, sonunda
tek bir kanat sesiyle yerimizden sıçrıyoruz. Dahası sekans
izleyicide, çocuklara seslenip onları uyarma arzusu doğuruyor.
Filmin final sekansı da sese yaslanıyor. Kahramanlarımız bir eve
kapanmış, kuşların saldırısını beklemekteler. Tüm pencereler
kapatılmış olduğundan sadece sesler sayesinde dışarıda olup
bitenlerden haberdar olabiliyorlar. Önce yüzlerce kanat sesi
duyuluyor, ardından evin kapılarını gagalayan kuş sesleri geliyor,
kapıların çatırdama sesleriyle gerilim doruğa ulaşıyor. Gelgelelim
ne zaman ki kapı
çatlayıp bir kuş gagası çerçeveye
giriyor, görüntü ile ses birleşiyor, o anda saldırı duruyor ve film,
dışarıda sessiz sedasız duran kuşların görüntüsüyle sonlanıyor.
Bir anlatım dehası olan
Hitchcock'un sese dayalı gerilimi kullandığı başka bir filmi ise "Marnie".
Filme adını veren kahramanımızın çalıştığı iş yerini soymaya
yeltendiği sekans tümüyle sese yaslanıyor. Mesai bitimine yakın
Marnie tuvalete saklanıyor ve ofisteki seslerin kesilmesini
bekliyor. Sonra sessizce ofise
süzülüyor. Paraları aldığında,
temizlikçi kadının onu göremeyecek ama işitebilecek bir yerde
çalışmakta olduğunu fark ediyor. Ses çıkarmamak için topuklu
ayakkabılarını çıkarıp cebine koyuyor ve yürümeye başlıyor.
Hitchcock bir temizlikçi kadını, bir cepten kayıp düşmekte olan
ayakkabıyı göstererek izleyiciyi geriyor. Her an ayakkabının
düşmesiyle çıkaracağı sesin beklentisi içine giriyoruz. Nitekim
beklediğimiz oluyor ve korkunç bir ses çıkıyor. Gelgelelim
temizlikçi kadın oralı olmuyor. Meğer kadın sağarmış ve bunca
korkmamız boşunaymış!
MIA'NIN SESİ VE GÖRÜNTÜSÜ
Bu örneklerden de anlaşılabileceği
gibi ses görüntüden ayrıştığında anlam yaratma potansiyeli
yükseliyor, çerçeve dışına alınan ses, görüntüye eşlik eden bir yan
unsur olmaktan çıkıp, kendi başına ayrı bir anlam yüklenme şansına
kavuşuyor. Nitekim "Ucuz Roman" filminde çerçeve dışı sesin bu
potansiyelinin parodisini yapan bir sekans yer alıyor. Vincent Vega
karakteri sürekli hakkında hikayeler "duyduğu" ama bir türlü
göremediği Mia'nın evine varıyor. Beklenen anın geldiğini, sonunda
Vincent'ın da, (en az onun kadar meraklanan izleyicinin de) kadını
göreceğini umuyoruz. Oysa Mia'nın notu ve bu notu "seslendirişinden"
başka bir şeyle karşılaşamıyoruz. Hakkında duyduklarımıza, bir de
Mia'nın kendi "sesi" ekleniyor o kadar.
Vincent eve girince,
tekrar çerçeve dışından Mia'nın sesi duyuluyor. Komedi olarak
tasarlanan sekans boyunca Vincent'ı sesin nereden geldiğini bulmak
için salonda dört dönerken görüyoruz ve sesin sahibine ulaşma, sesle
görüntüyü aynı karede birleştirme arzumuz körükleniyor. Heyhat sesin
diafondan geldiği ortaya çıkıyor ve hevesimiz kursağımızda kalıyor.
Sekansın sonunda Mia'nın sesiyle
görüntüsü aynı karede
buluşuyor buluşmasına ama, görüntü adına bize sunulan tek şey
Mia'nın ayakları oluyor.
"MAVİ"DE YARIM KALMIŞ SENFONİ
Kadraj dışından gelen sesin
muğlaklığıyla oynayan başka bir film ise
Kieslowski'nin "Üç
Renk: Mavi"si. Ünlü bir besteci olan kocasını ve
çocuğunu bir trafik
kazasında kaybeden kadın kahraman etrafında
örülen filmde, öykü
gereği ses önemli bir rol oynuyor. Zira ünlü
bestecinin yarım
bıraktığı bir senfoni var ve filmin sonunda aslında
senfoninin gerçek
bestecisinin kadın kahramanımızdan başkası olmadığı
anlaşılıyor. Ancak bu
gerçeği öğrenene kadar, film boyunca bu yarım
kalmış senfoniyi sık
sık dinliyoruz. Müziği ilk kez duyduğumuz
sekans, çıt çıkmayan
bir planla başlıyor. Kahramanımızı sesiz bir
evde uyurken
görüyoruz. Birden yüksek volümde müzik başlıyor ve
kahramanımız
uyanıyor. Müzik gerçekten çalmaya başladı da
kahramanımızı
uyandırdı mı? Yoksa müzik kahramanımızın kafasının
içinde mi çalmakta?
Bu sorunun cevabı özellikle muğlak bırakılarak
sahne, kararmayla
sonlanıyor. Film boyunca müziğin kaynağı
konusundaki bu
muğlaklık süregidiyor. Filmin tam da müziğin
kaynağının yani,
bestecisinin kim olduğu konusundaki şüpheyi konu
edindiğini göz önüne
aldığımızda, sesle oynayan bu anlatımın şüpheyi
kışkırtmaktaki
anahtar rolü de açığa çıkıyor.
SES KÖPRÜSÜ
Sesin anlam yaratabildiği
kullanımlardan biri de ses köprüsü. Ses köprüsü, kurgu marifetiyle
başka bir plana geçilirken, sesin değişmeyerek iki plan arasında
köprü işlevi görmesine verilen ad. Kimi zaman bir sonraki planın
sesi, bir önceki planın görüntüsüne biniyor. Kimi zaman da tam
tersine, yeni planda bir önceki planın sesi devam ediyor. Hal
Hartley'in "Amatör" filmi böyle bir ses köprüsü oyunuyla başlıyor.
Çıt çıkmayan bir planla, kahramanımız baygın bir şekilde yerde
yatarken başlıyor film. Uzun bir süre ne ses, ne de hareket
olmaksızın bu görüntüyü izliyoruz. Sonra birden dış ses giriyor ve
"bu adam ölecek" diyor. Henüz filmin ilk planı olduğu için bu sesin
"anlatıcı dış ses" olduğunu arsayıyoruz.
Halbuki sonraki
planda daktilo başında oturmuş roman yazan ve yazdıklarını yüksek
sesle tekrarlayan bir kadın görüyoruz. Sesin sahibi olan kadın "evet
bu adam eninde sonunda ölecek" diyerek yazmaya devam ediyor.
Kısacası bu ses ile baygın yatan adamın görüntüsünün birbirleriyle
hiçbir ilişkisi olmadığı anlaşılıyor. Gelgelelim filmin sonunda
gerçekten de söz konusu adam ölüyor. Yani son karede, ilk karedeki,
ses ile görüntünün ilişkili olduğu ortaya çıkıyor.
"YURTTAŞ KANE"DE ÜÇ SEKANSI
BİRLEŞTİREN SES
Görsel yetkinliğine şapka
çıkarırken, ses kullanımındaki başarısını ıskaladığımız bir başka
film olan, Orsan Welles'in başyapıtı "Yurttaş Kane"de de ses köprüsü
önemli bir işlev yükleniyor. Kane'in yaşamının farklı dilimleri
arasında atlayarak ilerlememizi sağlayan ses köprüsü oluyor. Kane'i
müstakbel karısıyla ilk tanışmalarını izlememizle başlayan sekansta
olduğu gibi. Kadın piyano çalıyor, Kane dinliyor. Şarkı sona erince
Kane alkışlamaya başlıyor, birden tek alkış sesi, yüzlerce alkışa
dönüşüyor ve yeni planda Kane adına propaganda
konuşması yapan bir adamın,
yüzlerce dinleyici tarafından alkışlanmakta olduğunu görüyoruz. Adam
konuşmasına devam ediyor ve cümlesinin ortasında plan değişiyor,
aynı cümleyi bir başka sesin bitirdiğini duyuyoruz. Kamera sesin
sahibini bulduğunda, cümleyi bitirenin Kane'in kendisi olduğu ortaya
çıkıyor. Zaman ve mekan açısından olduğu kadar, anlatılan olaylar
açısından da birbirinden tümüyle kopuk bu üç sekans neden ses
köprüsüyle birleştiriliyor? Çünkü üç sekansta aslında aynı şeyi,
Kane'in "fetihlerini" anlatıyor. Bu olaylardaki ortak ve asıl önemli
noktayı vurgulamak da sese düşüyor.
Görme ve İşitme
Şu ya da bu sesin (ya da imajın)
orada ne işi olduğunu bilmek için.
· Göz için olan kulak
için olanı tekrarlamamalıdır
· Eğer göz tümüyle
fethedilmişse, kulağa --neredeyse-- hiçbir
şey vermeyin. İnsan
aynı anda hem göz hem de kulak olamaz.
· Eğer bir ses bir
imajın yerini tutabiliyorsa, imajı kesin ya
da nötrleştirin.
Kulak içe daha çok işler, göz ise dışa.
· Bir ses hiç bir
zaman bir imajın yardımına koşmamalıdır; ne
de bir imaj sesin.
· Eğer bir ses bir
imajın zorunlu tamamlayıcısıysa, önceliği ya
sese ya da imaja
tanıyın. Eğer eşit olurlarsa, tıpkı renkler
konusunda söylendiği
gibi birbirlerine zarar verirler, hatta
birbirlerini yok
edebilirler.
· İmge ve ses
birbirlerini desteklememeli, herbiri sırayla
ötekinin yerini
alarak nöbetleşe iş görmelidir.
Tek başına çağrılan
göz kulağın sabrını taşırır; tek başına davet edilen kulak ise gözün
sabrını. Bu sabırsızlıklardan faydalanın. Sinemacının kudretidir bu
--duyulara hakim bir tarzda hitap etmek... Sürat ve gürültü-patırtı
teknikleri karşısında yavaşlığın, sessizliğin taktikleri..
Ses miksajı
İş sadece sesleri
almak bitse her şey çok kolay olurdu. Ama ses sinemada tek boyutlu
çok boyutlu bir şey. Oyuncuların sesleri işin sadece bir kısmı.
Efektler, ortam sesi ve müzik var. Üstelik bunların bir bölümü
çekimler sırasında bir bölümü de çekimlerden sonra stüdyoda
kaydediliyor. Bütün bunlar arasındaki dengeyi tespit etmek,
hangisinin öne çıkacağına karar vermek şüphesiz çok hassas bir
iş..."Cesur Yürek" bugüne kadar çekilmiş en heyecanlı savaş
sahneleriyle
övüldü. Bu filmdeki
planları montajlamak bile kabus olmalı. Bir de bütün savaş
sahnelerinde gerçek bir savaş sesi elde etmeye çalışıldığını ve
uygun sesler olmasaydı bu sahnenin ne kadar yavan geleceğini bir
düşünün.
"The Peacemaker", "Circle Of
Friends" ve "O da Bir Ana" filmlerinde çalışan İngiliz ses
miksajcısı Brian Simmons "Cesur Yürek"teki çalışmasıyla bir BAFTA ve
bir Oscar aldı. "Bunu bir yap-bozun parçaları gibi düşünmek lazım."
diyor Simmons. "Bazı parçalar daha basittir, diğerlerini yapmak
biraz zordur. Dolayısıyla savaşla ilgili mümkün olduğu kadar çok
malzeme bularak bir savaş soundtrack'i yaratırsınız."
"Yap-bozun parçalarından birinde
yani bir planda William Wallace kılıcını savurup çılgınca feryat
eder. O feryadı kaydedersiniz. Sonraki sahnede 10 ya da 20 kişinin
meydan okuyup bağırıştığı planlar vardır. O bağırışları da
kaydedersiniz. Tabii daha sonra post-prodüksiyonda bunlara arkaplan
ve daha başka özel efektler eklenir çünkü filmde gerçek insanları
gerçek parçalara ayıran gerçek kılıçlarımız yoktu. Plastik kılıçlar
falan kullandık."
SES MİKSAJCISININ GÖREVİ :
Simmons'a göre "Ses miksajcısının
temel görevi çekim sırasında orijinal mekandaki diyalogları ve sesi
kaydetmektir." "Brassed Off" ve "The Wings Of The Dove"un ses
miksajcısı Peter Lindsay, "Bir soundtrack birkaç farklı unsurdan
meydana gelir." diyor. "Diyalog, ses, efektler, müzik ve bunun gibi
şeyler. Bütün bunlar post-prodüksiyon aşamasında bir ses montajcısı
tarafından birleştirildikten sonra bir dublaj miksajcısı dublajı
yapar. Benim yaptığım iş, ses montajcısının ihtiyacı olan bütün
malzemeyi toplamaktır."
"Bu işin yapıldığı süreç çok
önceden başlar. Pre-prodüksiyon aşamasında çekim yapılacak mekanlara
bakılır, trafik gürültüsü gibi sorun yaratacak sesler olup olmadığı
araştırılır. Ayrıca bu dönemde başka bölümlerin başındaki kişilerle
de irtibat kurma fırsatınız olur. Kostümlere mikrofon
yerleştirilmesi gerekiyorsa kostüm tasarımcısıyla görüşmek
isteyebilirsiniz. Ya da jeneratörün nereye
koyulacağına karar vermek için ışık
sorumlusuyla konuşmanız gerekebilir."
Ses miksajcısının ekibinde bir boom
operatörü, bir ses asistanı ve belki bir de playback operatörü
bulunur. Brian Simmons boom operatörünü şöyle tanımlıyor: "Çubuğun
ucundaki bir mikrofonu oyuncuların tepesinden sarkıtarak onların
hareketleriyle birlikte mikrofonu dolaştıran ve bu arada gölge
yapmaması gereken kişidir. Eğer film müzikalse ya da filmde müzikli
bir bölüm varsa playback
operatörü, bir ampilifikatör ve
kolonlar aracılığıyla müziği ayrı bir teypten sete verir."
"Ekibin son üyesi ise
Amerikalılar'ın "cable man" dedikleri, üçüncü adam ya da ses
asistanıdır. Kabloların çalışır durumda olmasından sorumludur, boom
operatörüne yardım eder, mikrofonları oyuncuların üzerine
yerleştirir, yani genellikle bir çift ilave el işlevi görür." Bir
prodüksiyonda sesin kaydı ve miksajı göründüğünden daha karmaşık
işlerdir. Simmons şöyle özetliyor: "Tabii ki sesin kamerayla
eşzamanlı olması gerekir. Bu noktada klaketçiyi devreye girer ve
sesle görüntünün
eşzamanlı olacağı noktayı gösterir."
"Sonra ortamdaki sesleri ve genel
efektleri kaydetmeniz gerekir. Eğer ormandaysanız kuşların sesini ve
ağaçlar arasındaki rüzgarın sesini kaydetmeniz iyi olur. Öte yandan,
oyuncunun tezgaha sertçe bıraktığı bir tabağın sesinin o sırada
konuşan oyuncunun söylediği bir sözü bastırdığını hissettiğinizde
oyuncudan o diyaloğu tekrarlamasını istersiniz ve aynı diyaloğu
belki üç ya da dört kez kaydedersiniz ki montajcı bunlar arasından
seçtiklerini mükemmel olmayan orijinal sesin yerine koyabilsin."
Peter Lindsay 1992 yılında Mike
Newell'la birlikte "Into The West"te çalışırken bu uygulamaya bir
başka kullanım alanı bulmuş. "Herhangi bir nedenle Amerikalılar'ın
hoşuna gitmeyecek bir diyalog varsa aynı anlama gelen ama belirli
bir seyirci kitlesine daha uygun gelecek bir başka diyalog
kaydedilebilir."
SAVAŞIN SESİ
"Cesur Yürek" Brian Simmons için
zorlu bir çalışma oldu. "Bir kere film, büyük çaplı bir filmdi."
diye anlatıyor Simmons. "Bütün sette yedi kamera ekibi ve bir ses
ekibi vardı. Dolayısıyla kolay değildi. Sette bir sürü şey oluyor ve
bir kamerayla mümkün olduğu kadar çok şey görüntüleyebilmek için
elinizden geleni yapıyorsunuz. Bazı kameralar geniş açıyla çekerken
aynı anda bazıları yakın çekim
yapıyordu ve yakın
planların sesi ayrıydı. Geniş açı çekimlerde boom operatörü
gözükeceği için oyunculara mikrofon yerleştirmek gerekti. Konuşan
birçok kişi vardı ve bu da birçok mikrofon demekti."
Filmin türü
genellikle soundtrack'in ne kadarının post prodüksiyonda
eklendiğini, seslerin ne kadarının orijinal mekanda kaydedildiğini
belirler. Simmons bunu şöyle açıklıyor: "Bir salon filmi tamamıyla
diyaloğa dayalıdır, dolayısıyla orijinal sesin yüzde 100'ünü
kullanabilirsiniz. Ancak eğer filmde çok aksiyon varsa fazla diyalog
kaydedemezsiniz. "Peacemaker" gibi bir filmde, oyuncuların
helikopterde olduğu
sahnede işe yarar diyaloglar kaydetmeniz mümkün değildir ama daha
sonra post prodüksiyonda size kılavuzluk etmesi için yine de
kaydedersiniz."
Simmons filmlerdeki sesin yeni
yöneliminden pek memnun değil. "Aksiyon filmleri ve özel efekt
filmleri üç kuruşluk oldu. Çok yüksek seste gürültü, patırtı,
çarpışma, patlama var. Bunun iyi bir ses olduğunu sanmıyorum, bence
incelikten yoksun. Tümü post prodüksiyonda insanların duyularına
saldırmak için yapılıyor."
"Müziğinde, diyaloglarında ve
efektlerinde yapılacak inceliklerle soundtrack'i bir miktar ışık ve
gölge içeren bir filmi tercih ederim. Bir soundtrack'in yumuşak
geçişleri ve -gerektiğinde- yükselen yerleri vardır ve hepsi görsel
malzemeye katkıda bulunur. Ses hikayeyi destekler."
|