Film Ãyküsü, Sinopsis, Tretman, Senaryo
-
FİLM ÃYKÃSÃ, SİNOPSİS, TRETMAN, SENARYO
-
"Film öyküsü" denilen tarifi zor biçim hazır olduktan sonra senaristin aÅama aÅama hangi yapıları kurarak yazım sürecini tamamlaması gerekeceÄini gözden geçirelim:
Senaryonun mümkün olan en az kelimeyle yapılmıŠözeti... Bu yapı çoÄunlukla atlanır, ama aslında senaryonun en temelinde yer alan biçim olduÄu için kullanılan tekniklerin belki de en önemlisidir. YazacaÄınız senaryo aracılıÄıyla oluÅacak filmi, benzerlerinden ayıran temel özelliÄi bu cümle belirler. ÃrneÄin Tarkovski'nin "Stalker"ının, onu herhangi bir deÄerli Åeyi (düÅlerin gerçekleÅtiÄi oda ya da bir define) aramaya giden üç kiÅinin macerasının anlatıldıÄı 8. sınıf bir avantürden ayıran temel özelliÄi, serüvene atılan kiÅilerin içsel yolculuklarına odaklanılmıŠolmasıdır. Dolayısıyla filmin cümlesi belki Åöyle bir Åey olabilir: "Bir Stalker'ın rehberliÄinde Yasak Bölge'deki DüŠOdası'nı bulmaya giden iki kiÅi, yolculuklarının etkisiyle deÄiÅir, yaÅamı farklı deÄerlendirmeye baÅlarlar." Cümlenin özellikle ikinci yarısı filmin dayandıÄı felsefi temeli dile getirir, bu tarifi duyan herhangi bir profesyonel sinemacının, "Three Kings-Ãç Kral" benzeri bir macera kurdelasının kastedildiÄini sanmasının mümkün olamayacaÄı ortada, dolayısıyla cümlemiz, o filme dair çok temel bir farklılıÄı, en kısa, en etkili biçimde dile getirmiÅ oldu. -
Bu yapı genellikle sinemacılar arasındaki iliÅkilerde kullanılmaz, daha çok senaristin kendisine gereklidir. Yazmak istediÄi senaryonun yapısını tarif etmesi, yazın sürecinde karÅılaÅacaÄı belirsizlik ve engelleri aÅmasında çok yardımcı olacaktır.
Yine "Stalker"a dönelim: Filmin tek cümlesi aslında yukarda yazdıÄımız gibi deÄildir ve zaten olamaz da. EÄer film sadece DüŠOdası'na yapılan yolculuÄu anlatıyor olsaydı adı "DüŠOdası Macerası" falan gibi bir Åey olurdu, açılıŠve finalde Stalker'ı ailesiyle gösteren sahnelere de yer verilmezdi. Filmin ismi "Stalker", dolayısıyla yapıt, baÅ karakteri anlatıyor, diÄer ikisinin dönüÅümünü deÄil, onlarla yaÅadıÄı süreç sonunda Stalker'ın nasıl dönüÅtüÄünü... Finalde ayrı gerekçelerle DüŠOdası'na girmemeye karar veren kiÅiler aracılıÄıyla "yaÅamın kabulü" teması iÅlenir, oysa Tarkovski'yi daha fazla ilgilendiren izlek, "yazgının kabulü"dür, filmin odaÄında Stalker'ın, kendinin asla girmediÄi ve zaten giremeyeceÄi DüŠOdası'na baÅka insanları, trajedilerine acıdıÄı, eleÅtirdiÄi kiÅileri götürmeye devam etmesindeki teslimiyet yatar. Bu tema bir baÅka açıdan da önemlidir, Stalker aynı zamanda Tarkovski'nin kendisidir, hem sanatçı hem de bir mistik olarak, çünkü filmin baÅ karakteri, mistik öncüleri de temsil eder.
"Stalker"ın odaÄını maceraya ve serüvene katılan insanların dönüÅümüne kaydırırsanız (yani ilk cümleyi temel alırsanız), ortaya baÅka bir film çıkar. O filmde Stalker'ın karısı ve -asıl önemlisi- kızı yer almaz, tersine onun rehberlik yaptıÄı iki kiÅinin yaÅamlarının yolculuk öncesi ve sonrası döneminden kesitlerin verilmesi gerekir çünkü o film, o kiÅilerin dönüÅümüyle iÅleyecektir. -
Dolayısıyla bir cümle tekniÄinin pratikteki yararı Åudur: Buradaki gibi birbirine çok benzeyen iki (bazı hallerde daha fazla) yapıdan hangisini kurmak istediÄinizi netleÅtirir, onun cümlesini belirler ve yazım boyunca dikkatinizi o cümleye odaklarsınız. Cümleyi kurduÄunuz biçim, bakıŠaçısı gibi baÅka yöntemleri de belirleyeceÄinden sürece aÄırlıÄını koyar ve daha önceki yazılarda bahsettiÄimiz belirsizlikleri giderir.
-
Sinopsis
Senaryo tekniÄini anlatan kitaplarda ve profesyonel sinemacılar arasındaki iliÅkilerde, filmin öyküsünün 3-5 sayfalık hali için Sinopsis sözcüÄü kullanılır. Fakat bu yapıyı diÄerlerinden ayıran temel özelliÄi niceliksel deÄil nitelikseldir: "filmde neyin anlatılacaÄını" dile getiren metindir. -
"Pi" filmini ele alalım: Standart bir sinopsis, Max'in birkaç cümlelik tarifiyle baÅlar: "Genç yaÅında ciddi akademik baÅarılara imza atmıŠbir matematikçi olan Max, dünyadan kopuk yaÅayan, tüm dikkatini kendi çalıÅmalarına yöneltmiÅ biridir." KomÅularıyla, ev sahibesiyle, hocasıyla iliÅkilerini belirtir, ardından Max'in filmin hemen ilk sahnelerinde neler yaÅayacaÄını anlatırsınız, mistik Yahudi Lenny ile tanıÅması, bilgisayarın bozulmadan hemen önce 216 haneli bir sayıyı basması vs. Sinopsis bu minval üzre akıp gider, hep geniÅ zaman anlatımını kullanarak senaryoda olup biten olayları ana hatlarıyla belirtir.
-
En çok kullanılan biçim olmasına karÅın sinopsis bu yazıda ele aldıÄımız basamakların kanımca en önemsizidir, asıl iÅlevi, kiÅileri senaryo okuma zahmetinden kurtarmasıdır. Yılda eline 250 civarında senaryo ulaÅan bir oyuncu, yapımcı ya da yönetmen olduÄunuzu düÅünün, filmin türü, bütçesi (en azından A sınıfı olup olmadıÄı), kısa özeti, oyunculuk (star) olanakları, bilgisayar efektlerinin kullanılıp kullanılamayacaÄı gibi o projeyi yapıp yapmayacaÄınıza karar verebilmek için gereksindiÄiniz pek çok bilgiyi bu 3-5 sayfalık özetten çıkarabilirsiniz. Bu sayfalardan hareketle projeyle ilgilenmeye karar veren sinemacılar zaten senaryoyu okuyacaklardır, fakat sinopsis eleme sürecini kolaylaÅtırır, ayrıca bu yapıdan sadece sinemacılar deÄil, sponsor, yatırımcı gibi sektör dıÅı oldukları halde film yapım sürecine katılmak isteyen kiÅiler de yararlanırlar.
Senarist için sinopsis hazırlamanın avantajı, filmde ele alacaÄı olayları karÅısında yazılı olarak görmesi ve bir kontrol olanaÄına kavuÅmasıdır. Bir cümleyle anlattıÄı yapı iÅliyor mu, öykünün eksikleri var mı gibi sorular sinopsis aracılıÄıyla ortaya çıkarılır.
Aslında senaryo sürecinde adım adım kurulan diÄer yapılar da çift yönlü iÅlev görürler. Her aÅama, bir sonraki basamaÄa çıkmak için zorunludur, ama aynı zamanda geçilen basamaÄın verimini test eder. Sinopsiste açık bırakılan bir nokta olup olmadıÄı tretman sürecinde ortaya çıkar, tretmanın boÅlukları, ilkyazım sırasında belirlenir ve giderilir. -
Bu olanaktan sonuna kadar yararlanmak isteyen senaristlerin, ilk adımla ikincisi arasına bir ara basamak daha yerleÅtirmeleri, sinopsisi yazmadan önce filmde ne anlatmak istediklerini bir paragraflık bir özet halinde belirtmeleri yararlı olur. Robert Altman'ın "The Player-Oyuncu" filminde stüdyo yöneticisi Tim Robbins'in, gerçekleÅtirilmesine karar vereceÄi projelerin ilk elemesini birer paragraflık özetlerini dinleyerek yaptıÄını anımsayalım.
-
Tretman
Kısa tarifi "filmin öyküsünün 10â15 sayfalık özeti" olan tretmanın sinopsisten asıl farkı, "filmde neyin, nasıl anlatılacaÄını" belirlemesidir. ÃrneÄin "Pi"nin sinopsisinde Max'in baÅ aÄrıları çektiÄini onu tanımladıÄınız ilk kısımda belirtir, finalde bu aÄrıların dayanılmaz hale geldiÄini söyler ve matkap sahnesini anlatırsınız. Tretmanında ise senaryodaki tüm baÅ aÄrısı ve sanrı sahneleri tek tek belirtilir, film boyunca Max'in 7â8 kez baÅ aÄrısından kıvranması filmin atmosferine, yani bu öykünün nasıl iÅlendiÄine dair bir veridir. -
"Wild At Heart-VahÅi Duygular"ı izleyen herkes, David Lynch'in eserinin suçlu bir çifte odaklanan yol filmlerinden ne kadar farklı olduÄunu bilir, oysa filmin sinopsisi size bu farklılıkla ilgili bir veri saÄlamayacaktır. Ãünkü farklılık Lynch'in yaklaÅımındadır, onu da en iyi biçimiyle üslupta görebilirsiniz, yani sahnelerin iÅleniÅ biçiminde, çoÄunlukla ayrıntılarda... AçılıÅta Sailor'ın (N. Cage) bir adamı kafasını yere defalarca vurarak öldürmesi, Laura Dern ile Willem Dafoe arasında geçen "Beni düz," sahnesi gibi filmin yapısal özelliklerini açıÄa çıkaran öÄeler sinopsiste ya yer almaz, ya da orada belirtildikleriyle biçimiyle baÅka filmlerdekine benzer sahneler olarak algılanırlar. KuÅkusuz üslup film çekilmeden tam anlamıyla oluÅmaz, tretman ve hatta senaryo, ortaya çıkacak yapı ve üslup hakkında fikir vermekten bile aciz kalan sinopsise kıyasla çok daha yararlı bir biçimdir.
-
Ãzellikle sıradıÅı filmlerde, örneÄin "Crash-ÃarpıÅma", "Naked Lunch-MüthiÅ Yemek" ve "Lost Highway-Kayıp Otoban" gibi eserlerde tretmanın, filmi gerçekleÅtirmek amacıyla bir araya gelmiÅ (ya da iÅbirliÄi yapıp yapamayacaklarını anlatmaya çalıÅan) sinemacılar arasındaki iliÅki bakımından önemli bir avantajı daha vardır. Gerekli bulunan kimi replikler ve sadece senaryoda olabilecek kimi görsel özellikler bu metinde bulunabilir. ÃrneÄin "Pi" tretmanında, metnin senaryoyu layıÄıyla temsil edebilmesi için Max'in çalıÅma odasının betimlenmesi, dıŠdünyayı nasıl algıladıÄını vermek için kullanılan hızlı kaydırmalar, çarpıcı kurgu ve deforme görüntülerden bahsedilmesi gereklidir.
İlkyazıma kadar geçilen bu üç aÅamanın asıl önemi, senaryo yazma sürecini kolaylaÅtırmasıdır, yeterince deneyimi olmayan senaristlerin bu aÅamaları dikkatle ve her birine gereken önemi vererek geçmelerinde sonsuz yarar olacaktır. -
Senaryo yazmak: Senaryo yazmak isteyenlerin ilk sorduÄu sorudur; "Nasıl yazılır?". Aslında senaryo yazmayı zor hale getiren piyasada satılan ve orijinaline pek benzemeyen edebi-senaryo kitaplarıdır. Bir de yönetmenin iÅine karıÅma, filmi kâÄıt üzerinde tarif etme ihtiyacı... Bunun yerine daha basit bir yöntemle yapımcıların sıkılmadan okuyacaÄı bir senaryo yazmak istiyorsanız yazımıza bir göz atın.
Senaryolar: Belki siz de sevdiÄiniz bir filmden çıktıÄınız günlerden birinde okumak için birkaç senaryo almıÅsınızdır ama acaba kaçınız gerçekten senaryo okudunuz? Belki elden geçirilmiÅ ve edebi bir hava verilmiÅ birkaç senaryo...
Aslında bu senaryolar da unutulmaz birkaç sahneye göz atıldıktan sonra kütüphanelerin tozlu raflarına terk edilmiÅtir. SevmediÄiniz ya da hiç seyretmediÄiniz bir filmin senaryosunun hiç Åansı yoktur. Ãylelerini kimse okumaz.
Aslına bakarsanız okumanız için pek sebep de yoktur. Zaten senaryolar sizin okuma zevkinize hitap etmek üzere yazılmaz. Yönetmenler, yapımcılar, görüntü yönetmenleri, oyuncular, yapım tasarımcıları ve diÄer sinema profesyonellerinden oluÅan özel bir seyirci kitlesi için yazılırlar. Bu profesyonel seyirci, herhangi bir senaryoyu okurken, o senaryonun filme dönüÅtürülmesinin zor ve kolay yanlarını düÅünür. Hiçbir senaryo, sonradan paketlenip filmin bitmiÅ halini görmüŠseyirciye satılacaÄı düÅünülerek yazılmaz. -
AMERİKAN FORMATI
Demek ki senaryolar üzerinde çalıÅılan belgelerdir. Herhangi bir anlaÅmazlıÄa meydan vermemek için de hep aynı formata baÄlı kalırlar. Böylece, herhangi bir filmin prodüksiyonunda görev alan o küçük ordunun üyelerinin savaÅ planını kolayca izlemeleri ve anlamaları saÄlanır. EÄer yeni bir "YurttaÅ Cane" ya da "KurtuluÅ Günü" senaryosu yazmayı düÅünüyorsanız öncelikle öÄrenmeniz gereken senaryonun bir formül izlemesi gerektiÄidir. EÄer bu formülü izlemezse okunma Åansı bile yoktur.
Standart Amerikan formatına geçmeden önce özellikle Türkiye'de hala çok moda olan Fransız formatına bakalım. Bu formatta sayfa ikiye bölünür ve bir tarafına diyaloglar, öbür tarafına da diyalog dıÅında yazılması gereken Åeyler, mizansen yazılır. Ama bu pratik deÄildir, özellikle de bilgisayar ekranında...
Standart Amerikan formatında ise diyaloglar 7,5 santimetre geniÅliÄindedir ve sayfanın tam ortasına yerleÅtirilir. Tanım bölümleriyse (mizansenler) 15 santimetre geniÅliÄinde bütün satıra yayılır. Metinde koyu renk, altı çizili ya da italik harfler bulunmamalıdır. Nedenini sormayın. Karakter isimleri ve çeÅitli talimatlar büyük harfle yazılır ve bu talimatların tümüne "sluglines" denir. Her metin parçasından sonra bir satır boÅluk bırakılır. Bu metin parçası, bir "slugline", bir sahne ya da aksiyon tasviri, diyalog, "KESME" ya da "YUMUÅAK GEÃİÅ" gibi bir not olabilir.
Bu temel kurallara uyarak yazdıÄınız senaryonuzun aynı derecede kati bir baÅka kural olan "bir dakikalık sayfa" kuralına da (kartotekse) uyması gerekir. Bu kurala göre bir senaryo sayfası tamamlanmıŠbir filmin bir dakikasına eÅittir. Prodüksiyonun planlanması açısından bu çok önemlidir çünkü çoÄu filmde, her çalıÅma günü sonunda iki senaryo sayfalık malzemenin filme çekilmiÅ olacaÄı düÅünülerek çalıÅılır.
Biçimle ilgili bu temel kuralların yanı sıra senaryolar görsel ayrıntıyı yansıtacak Åekilde tasarlanmalıdır. Yani "F.'nin canı çok sıkkındır." yerine "F. yataÄa uzanmıÅtır. Yüzünde bir haftalık sakal vardır. YataÄının kenarındaki masanın üzeri kirli fincanlar ve bardaklarla doludur. Yarı aralık perdeden içeri gün ıÅıÄı süzülmektedir." türü bir Åey yazmalısınız. Evet, böylesi daha uzundur. Ayrıca bu örnekte görüldüÄü gibi iyi yazması daha zordur ama yine de bu açıklayıcı cümleler, senaryonun filme çekilirse nasıl olacaÄına dair daha çok Åey gösterir. Senaryonun filme çekmeye deÄer olup olmadıÄının ve ne gibi zorluklar çıkaracaÄının deÄerlendirilmesini herkes için kolaylaÅtırır.
Bunun yan ısıra senaryolar, diyalog yoluyla aksiyon ifade ederler. Bir zamanlar Hitchcock, çoÄu filmi "konuÅan insanların resmi" diyerek aÅaÄılamıÅtı. Unutmayın ki burada aksiyon, dövüÅ, araba çarpıÅması ya da patlama anlamına gelmez. Basitçe, karakterlerin düÅüncelerini, sesli olarak deÄil bir Åeyler yaparak ifade etmeleri gerektiÄi anlamına gelir. Nefis Stephen King romanlarının sinema uyarlamalarının genellikle felaket oluÅu da bundandır. Romanlarda zamanın çoÄu karakterin kafasının içinde geçer. Oysa filmlerin ve dolayısıyla senaryoların görsel olmaları gerekir. İnsanlar bir romanda karakterin duygusal yaÅamının enine boyuna incelendiÄi on sayfayı okumaktan mutluluk duyabilir ama bir filmde on dakikalık bir monolog sıkıcı gelir. Bu nedenlerle çoÄu senaryodaki diyaloglar etkileyicidir ve yerinde kullanılmıÅtır. -
YÃNETMENİN İÅİNE KARIÅMAYIN
Senaristin kaçınması gereken en önemli Åey, kamerayı yönetmektir. Bir senaryoda, "Kamera F.'nin yataktan kalkıÅını izler" gibi notlar bulunmamalı, açıklamalar "...görürüz" ile bitmemelidir. Senaryo kurulurken amaç okuyucuya bir film düÅüncesi sunmaktır. Oysa kamerayla ilgili ayrıntılar okuyucuyu hikâyeden çıkarır, karakterlerden uzaklaÅtırır ve gerçek dünyaya döndürür. Ayrıca iyi senaryo yazarları, kullandıkları dille kamera hareketlerini kolayca ifade edebilirler.
En önemlisi de kamerayla ne yapılacaÄına karar vermek bütünüyle yönetmenin iÅidir. Hiçbir senaryo yazarı yönetmene iÅini nasıl yapacaÄını söyleyemez. Bu kurala uymaması açısından Shane Black bir istisnadır ama onun da kendi kuralları vardır.
Tabii sizin aldıÄınız senaryoların hiçbiri bahsettiÄimiz gibi bir senaryoya benzemez. Büyük olasılıkla ciltlenmiÅ haldedir ve aralıklı olarak A4 kâÄıdına yazılmamıÅtır. OkuduÄunuzda kamera hareketlerine iliÅkin notlar da görürsünüz. Ayrıca bir sürü yersiz diyalog vardır.
Neden böyledir? Ãünkü, yayınlanmıŠsenaryoların çoÄu, senaryo yazarının son müsveddesi olan prodüksiyon öncesi orijinal senaryo deÄildir. SatıÅa sunulan senaryolar, film çekilip kurgulandıktan sonra hazırlanmıŠeditörün kopyası ya da devamlılık kopyasıdır ve daha çok tamamlanmıŠfilmin kayıtlarından oluÅur. Onun için bir sürü kamera hareketi vardır. Bunlar masa baÅında deÄil sette kararlaÅtırılan Åeylerdir.
Ayrıca, yayınlanan senaryoların pek azında filme alınmayan sahnelerin yer aldıÄı görülür. Bunlar baÅarılı olmadıÄı için, oyunculuk kötü olduÄundan ya da çekimler sırasında programın gerisinde kalındıÄı için filmden çıkarılan sahneler olabilir.
Woody Allen'ın "Annie Hall" filminde de benzer bir Åey oldu. Allen ve Marshall Brickman'ın senaryolarının adı "Anhedonia"ydı ve Alvy Singer'ın çocukluÄu, iki evliliÄi, aÅk iliÅkileri ve Annie ile iliÅkisinden rasgele anıların derlemesinden oluÅuyordu. Fakat filmin montajı sırasında ortaya çıkan filmin daÄınık ve karmaÅık olduÄu hemen anlaÅıldı. Sonuçta neredeyse tamamen Annie ile Alvy'nin iliÅkisine odaklanacak biçimde montajlandı. Yayınlanan senaryoyu satın alırsanız elinize geçen bu olur. Orijinal "Anhedoniaâyı bulmanız mümkün deÄil.
Yayınlanan senaryoların orijinal senaryolardan farklı olmasının bir nedeni de pazarlamayla ilgili. Bazı yüksek bütçeli filmlerin yayınlanan senaryoları filmin unutulmaz sahnelerinden fotoÄraflarla dolu oluyor ve böylece senaryo, satın almaya deÄer bir görünüm verilerek sunuluyor. Ãte yanda, Faber & Faber tarafından yayınlanan tipik senaryolar var. Bunlar diyaloglar ve kamera notlarıyla doludur ve genellikle geleneksel anlamda senaryo yazmayan yönetmenlerin eserleridir. Tarantino, Scorsese, Cronenberg ya da Hal Hartley'nin elinden çıkmıŠböyle bir senaryo okuduÄunuzda, yine tipik bir senaryonun çarpıtılmıŠhalini göreceksinizdir.
Bu durumda, yayınlanmıŠsenaryoları okuyun deriz size. Bu size bir hikâyenin perdede anlatılıÅıyla ve diyalog akıÅıyla ilgili fikir verecektir. Ama unutmayın ki bu senaryolar filmin ortaya çıkarıldıÄı orijinal senaryolar deÄildir.
Siz ille de orijinal senaryonun nasıl bir Åey olduÄunu görmek istiyorsanız iÅiniz pek kolay deÄil. Film Åirketlerinin bize böyle bir senaryoyu vereceÄini sanmıyoruz. Ama Internet'te birkaç tane bulmanız mümkün. Ãzerinde çalıÅılan belgeler olarak kabul ettiÄimiz senaryolarla ilgili bir baÅka önemli nokta da her Åeyin çok rahat anlaÅılabilecek kadar açık olması gerektiÄidir.
Her Åey bir senaryoyu baÅlatabilirâ¦
"Dünyanın en güzel öyküsünü yazmıŠolabilirsiniz, bir proje olarak deÄeri azsa, filmin yapılabilmesi için para bulunamaz, hadi yapıldı diyelim, seyirci gelmez. Endüstri seyirci getirmeyen projelerden hiç hazzetmez. Sinema pahalı bir sanattır, o filme yatırılacak paranın aÄırlıÄını senaristin duyması gerekir."
Gizemli ulumalarla kederini geceye boÅaltan bir köpek, kapanan bir kapı, gülümseyen bir bebek, damlayan bir musluk, bir insanın (bir oyuncunun?) yüzü veya her türden ruh sancısı: ihtiras, kıskançlık, hırs, özlem, piÅmanlık, hüzün, acı... herÅey, bir senaryoyu baÅlatabilir.
Senarist, darmadaÄınık birtakım fikirleri yanyana getirebilecek birikim ve yeteneÄe sahipse ve ne anlatacaÄını biliyorsa, bir toplu iÄneden bile hareket edebilir. Nasıl olsa o iÄne ait olduÄu hikâyeye sizi götürecektir. HerÅey rehberdir.
Ken Russell'ın filminde Mahler'in dediÄi gibi, seçen sanatçı deÄilse, eser sanatçıyı seçiyorsa, yeni senaryosu için öykü arayıÅında olan yazarın, çevresine dikkatle bakması yeterli olacaktır.
Asistanlarımla "beyin fırtınası"na baÅlarken, aralarından birinin birkaç sözcük söylemesini isterim: -dile getiren kiÅiyle söze dökülen arasındaki karmaÅık iliÅkiyi bir yana bırakırsak- her Åeyden baÄıntısız, anlamı Åüpheli, bir iÅe yarayacaÄı kuÅkulu, tam da bu yüzden kıÅkırtıcı bir cümle... Bir keresinde biri "Bir kadın raylara bakıyor" demiÅti.
"Nasıl bakıyor?" "Dikkatle."
"İntihar mı edecek?" "DüÅünüyor."
Yazarlar meraklı yaratıklardır; meÄer yüzlerce soru pusuda beklermiÅ: "Kim bu kadın? YaÅı kaç? Neden intiharı düÅünüyor? Nasıl bir kiÅilik kalabalık bir istasyonda raylara kendisini atmayı düÅünür?.. Bu tür bir intihar biçimi nasıl bir mesaj içerir?.."
âMesaj mı? Kime?" "Kocasına." "Anlar mı?"
Bu kez benzeri sorular kocası için soruldu, yanıtlar bulundukça, kıvılcımı yaratan öncül motifin arkasında yatan gerçeklik kavranmaya baÅlandı, film öyküsünün ucu göründü: tren, yolculuÄuna baÅlamıÅtı.
KuÅkusuz baÅka yazarların elinde, o yolculuk baÅka türlü biçimlenecek, belki daha ustalıklı kotarılacaktı... Ãnemi var mı?
Bizim maceramız, bir kadınla oÄlu arasındaki iliÅkiyi eksen alan bir öyküye vardı. BittiÄinde, herÅeyi baÅlatan sahne, hikâyede yoktu.
Ama asıl nokta Åu: Raylara o biçimde bakabilecek bir kadının öyküsüydü bu. Bir resimden çıkmıŠve ruhen o resme sadık kalmıÅtı.
Aklın beyazperdesinde bir fotoÄraf belirmiÅse, öykü zaten hazırdadır, o resmin içinde: bir yaÅanmıÅlık parçası akıp gelmiÅ, resmedilmiÅ o anı yaratmıÅtır.
YaÅlı bir adamın dudakları aralanır, "Rosebud" sözcüÄü duyulur, elindeki oyuncak küre yere düÅer, yuvarlanır... Sahnenin son resmi, o genel plan dikkatle incelendiÄinde, Kane'in karakterine iliÅkin binlerce bilgi ediniriz, üstün yapıtların böyle bir gücü vardır. Bundan sonrası kolay: karakter varsa, hikâye de var demektir... İyi olduÄuna inanan bir senarist, göÄsünü gere gere Åöyle haykırabilir: "Bana bir karakter verin, sinema dünyasını yerinden oynatayım!..."
Film hikâyesi yazmanın çok pratik bir formülü Åu olabilir: SaÄlam iki karakter yaratın, karÅılaÅtıkları anda unutulmaz bir öykü baÅlayacaktır.
"Butch Cassidy And The Sundance Kid-Sonsuz Ãlüm" ya da "The Good, The Bad And The Ugly-İyi, Kötü, Ãirkin" filmleri bu cümlelerin içerdiÄi doÄruya tanıktırlar.
Aklın aynasından yansıyan bir görüntünün irdelenmesi... Ama insan aklı binlerce görüntüyle doludur, en azından bellek imajlarla çalıÅtıÄı için binlerce anı parçacıÄıyla...
İyi ya iÅte, bunların herhangi biri bir film öyküsünü baÅlatmaya yeterli olabilir. Tek gereken, baÅlangıç için neyi seçeceÄini, neye itaat edeceÄini bilmek ve sabırlı olmaktır. İlk baÅta seçim kolay deÄildir elbet ama çok saÄlam bir rehberi vardır: yazarın kendisi... YaÅam ve yazar dünya güzeli bir çifttir, yaÅam yazarı döller, yazar içindeki öyküleri doÄurur. Aslında "yaratmak" sözcüÄüyle kastedilen, keÅfetmek, açıÄa çıkarmak, kayda geçirmektir.
Her Åey bir senaryoyu baÅlatabilir, baÅlama atıÅını duyan beyin harekete geçer, sahnelerden repliklere, düÅsel yüzlerden ürkütücü imajlara sıçrayarak ilerlemeye koyulur, bir tren misali, "sinopsis", "tretman" gibi tuhaf isimleri olan istasyonlar arasında sarsıla sarsıla gider, benzersiz bir serüveni ilmek ilmek dokur, tükenir... tükenir..
Ama öncelik hep öyküdedir, çünkü filmler öyküler üzerine inÅa edilirler. SaÄlam bir öykü ise -tüm sinema tarihinin de gösterdiÄi gibi- az bulunur bir nesnedir, çünkü benzersizdir... BaÅlangıçta senaristin elinde bulunan parçacıklar, belki bir görüntü ya da birkaç replik, zavallı yazar, elindeki tek bir parçacıÄın bile, bütünün özelliklerini taÅıdıÄını kavrayana kadar uçsuz bucaksız bir otlakta oynaÅan vahÅi atlar gibi beyninde döner durur. Eyerlemek olanak dıÅıdır, çıplak sırtlarına binme cesaretini göstermek ve orada, sonsuza kadar sürmüŠgibi gelen birkaç dakika boyunca kalabilmek gerekir. Usta rodeocuların elinde o parçacıklar, eninde sonunda uysallaÅır, gizlerini açıÄa çıkarmaya boyun eÄerler.
Fakat süreç nasıl da karmaÅıktır, her Åey her yere ait gibi görünür, eldeki malzeme sanki birbirine pek az benzeyen onlarca öyküye de uygundur, ne yönden ilerleyeceÄinizi bilemezsiniz. Ãykü kâh vardır, kâh sisler ardında kayboluverir, her Åeyin arapsaçına dönmesi an meselesidir; açılıÅı yapacaÄı sanılan öÄe, gidip finale yerleÅebilir, bir diÄeri, doÄduÄu an, eski bir yaratının kardeÅi olduÄunu haykırır, oysa yazar onu, uzak bir kuzen olarak bile deÄerlendirmemiÅ, bir baÅka senaryoya ait sanmıÅtır.
Yazarı, kendi niteliklerinden kuÅkuya düÅüren sarsıcı süreçlerin ilki böyle yaÅanır. Bir sınıf dolusu çocukla baÅ baÅa kalmıÅsınızdır, falanca replik, üstü baÅı kir pas içinde okula gelen bir afacandır, çekidüzen vermek zordur. Filan karakter, dersine çalıÅmaz, üstelik sözlüde bir bilge gibi susar, oysa sözlerine ihtiyacınız vardır. Bir tema parçacıÄı, hep okul birincisi olan çocuk kılıÄındadır, öneminin bilincindedir, kraldan çok kralcı kesilir, daha çok öÄrenmek için yapıp tutuÅur, yerli yersiz sorularla hocasının ustalıÄını sınamaya kalkıÅır, arkadaÅlarını acımasızca yargılar.
Biri sınıfta uçurtma uçurur, bir baÅkası altınıza raptiye koyar, arkanızı döndüÄünüz an sınıfta bir vaveyla kopar... Onları mezun edeceÄiniz (baÅkalarının beÄenisine sunabileceÄiniz) günün hayaliyle uÄraÅıp durursunuz... Ve sık sık, bırakın mezun olmayı, okuma yazma öÄrenmeyi bile baÅaramayacaklarına inanırsınız.
Sabretmek gerekir. O taraftan olmuyorsa öteki yandan yaklaÅırsınız çocuklara, onları dinlemeyi öÄrenir, anlamaya çalıÅırsınız. Ãünkü seversiniz onları, "mürüvvetlerini görmek" için yanıp tutuÅursunuz. Vazgeçmek, onlara ihanettir, siz olmasanız, onlar da olamayacaklardır, uÄraÅmak zorundasınızdır.
Maalesef senaryo yazmanın bir baÅka yöntemi henüz bilinmiyor: sorularla tasarlamayla, keÅfetmekle, uydurmakla geçen binlerce saatten sonra, bir de harfleri yanyana dizip sözcükler, cümleler, sahneler oluÅturmanız, okudukça dünyanın en iyi senaristi olduÄunuza kanaat getirip bir sonraki sayfada kendinizden nefret etmeniz, defalarca deÄiÅiklikler yapmanız gerekiyor.
Ve sonra yapımcının, yönetmenin, oyuncuların soruları, hatta deÄiÅiklik talepleri gelir...
Aylarca süren angarya, benzersiz bir hamallık!..
Senaryo yazmak, angaryadan mazoÅist bir zevk almaktır. -
Tema filmleri de vardır kuÅkusuz ama onlarda da süreç aynıdır. Kieslowski ile senaristi Krzystof Piesiewicz, özgürlük teması üzerine kuracakları filmin öyküsünü tartıÅmak için bir araya geldiklerinde yine ortada birkaç kırıntı dıÅında bir Åey yoktu. Belki biri, "Ãç Renk: Mavi" filmini hapisten çıkan bir adamla baÅlatmayı önermiÅ bile olabilir. Herhalde özgürlük temasını saatlerce tartıÅıp sanat alanına yoÄunlaÅmaya karar vermiÅlerdir. Ãykünün ucu, o sıralarda görünmüŠolsa gerek.
Bazen de ortaya bir fikir atılır, örneÄin bir stüdyo yöneticisi, bir senaristi arayıp, "çılgın, sevimli, daÄınık bir polisle, düzenli, saygın, aile babası olan ortaÄının macerasını ele alan bir film yapalım" diyebilir, belki "Lethal Weapon-Cehennem Silahı" filmine böyle baÅlanmıÅtır, ama dikkat; telefon konuÅması sürerken, ortada hâlâ öykü yoktur.
"Leoparın KuyruÄu"nun yaratıcısı, kimi röportajlarında, "yapımcı Turgut Yasalar, senarist Turgut Yasalar'a, az mekânlı, az kiÅili bir öykü sipariÅi verdi" diyor. Güzel cümle, hoÅ bir gerçeÄi dile getiriyor: sipariÅ anında öykü yok henüz, senarist çalıÅıp hazırlamıÅ.
Biraz farklı bir örnek: Robert Altman'ın "The Player-Oyuncu" filminde 5â6 cümleyle dinlediÄi öyküler arasından seçim yapmakla yükümlü olan stüdyo yöneticisi Tim Robbins'e, bir senarist Åunu önerir: "'The Graduate-AÅk Mevsimi'nin devamını yapalım'. Ortada yine öykü yoktur ama daha net bir Åeyler vardır, bir Hollywood stüdyosunun yöneticisi, "The Graduate 2"nin içermesi gereken öÄeleri ezbere sayabilir.
Demek ki film öyküsü yazmanın tek yolu, bir imgenin peÅine takılıp narin bir kelebek gibi o daldan ötekine uçmak deÄildir. Belirli bir tarif, bir sipariŠüzerine öykü yazılabilir. Aslına bakılırsa bu yöntem, endüstri için çok gereklidir. Ãünkü sinema filmleri, yapımcılar tarafından... seyirci için yapılır. Senaristler tuhaf yaratıklar oldukları için de yapımcılar, onların keyfine kalırsa endüstrinin batacaÄını bilirler.
Yapımcı daha da enteresan bir yaratıktır, varoluÅunun anlamını, eldeki senaryonun tarihin o döneminde seyirci nezdinde bir karÅılıÄı olup olmadıÄı sorusuna dayandırır, çünkü harcayacaÄı milyarların geri dönmesi kaygısını taÅımaktadır. Film yapımı sırasında paranın her gün oluk oluk akıp gidiÅini izlemek, insanın ruhunu zedeliyormuÅ, öyle söylüyorlar, bu doÄruysa yapımcı da kendince haklıdır.
Bu haklılıÄın bilinciyle bazen Åöyle cümleler ediverir: "Tom Cruise ve Nicole Kidman için bir aÅk filmi yazsana bana."
"Stephen King'in Hiddet isimli öyküsünü Türkiye'ye adapte edelim. Fakat telif ödemek istemiyorum ona göre, öyle uyarla ki onun olduÄu anlaÅılmasın."
Nasıl yani?..
Böyle zamanlarda, kafası sanat düÅleriyle dolu olan genç senarist, ustası David Mamet'in sözünü anımsar: "Yapımcıların sanatla iliÅkisi, giyotinin hukukla iliÅkisine benzer." -
Hangi yöntemle yazılırsa yazılsın, neye hizmet ederse etsin, sonuç olarak öykünün, kimi özellikler taÅıması gerekir. Åu soru önemlidir: bu hikâyenin bir proje olarak deÄeri ne?
Dünyanın en güzel öyküsünü yazmıŠolabilirsiniz, bir proje olarak deÄeri azsa, filmin yapılabilmesi için para bulunamaz, hadi yapıldı diyelim, seyirci gelmez. Endüstri denen masal devi ise, seyirciyi getiremeyen projelerden hiç hazzetmez.
Sinema pahalı bir sanattır, o filme yatırılacak paranın aÄırlıÄını senaristin duyması gerekir, her Åey bir yana, iki senaryosu iÅ yapmazsa, üçüncüsünü kimseye kabul ettiremeyeceÄi için.
EtkilendiÄiniz herhangi bir Åeyden hareketle senaryo yazmak Åiirsel bir süreçtir, proje kavramını temel almak ise, mimari tasarımlara benzer. KuÅkusuz yaratıcı bir iÅtir ama yapılacak binanın öncelikle kimi ilkel gereksinimlere cevap vermesi gerekir: dünyanın en güzel köÅkünü, içine tuvalet koymadan inÅa etmek, kime ne kazandırır ki?
Bu yüzden senaristin, yaratma esrikliÄini, doÄum sancılarını, kendini Tanrı gibi hissetmeyi falan bir yana bırakıp bitirdiÄi öykünün bir proje olarak deÄerini amansız bir sorgulamadan geçirmesi gerekir; bu fikirden bir senaryo olur mu? Nasıl bir film çıkar? O filmi ben izlemek istiyor muyum? Birisi çekmek isteyecek mi? Böyle bir filme, hangi nedenle olursa olsun ihtiyaç var mı? Yapımcı bu senaryoya neden para yatıracak?
En vahimi: Seyirci neden bu filme gelecek?
Seyirci dünyanın en güzel köÅkünde tuvalete gidecek olan kiÅidir. Onu tek ilgilendiren kendi ihtiyacıdır, sıkıÅtıÄında estetik deÄerler umurunda bile olmaz.
O yüzden zorunludur bu soruların yanıtlanması. BayaÄı ve onur kırıcı olduklarını biliyorum, çok da sıkıcılar ama yaÅam kurtarırlar. Sinema tarihi aynı zamanda, bu soruları zamanında sormamıŠya da doÄru karÅılıkları bulamamıŠsenaristler mezarlıÄıdır. Kendileriyle birlikte kimi yönetmen ve yapımcıları da sürüklemiÅ olmaları neyi deÄiÅtirir: ölüler yalnızdır. -
Åeytan ayrıntıda gizli
Åimdi biraz daha derine inip ve filmlerin üzerine kurulduÄu, hikâye anlatımında yardımcı, küçük destek noktalarına göz atalım.
Bunca zaman sonra ressamların hâlâ çiçek resmi yapmaları gibi yazarlar da hâlâ dedektif hikâyeleri, korku ya da aÅk romanları yazıyorlar ve aynı Åekilde sinemacılar hâlâ aynı beÅ altı hikâyeyi çekiyorlar. Ama yine de hâlâ karıÅtırarak, birleÅtirerek ya da deÄiÅ tokuÅ ederek sanat eserleri yaratılıyor: bütün mainstream filmlerin, düzenli aralıklarla meydana gelen belli baÅlı izlek noktalarıyla bir baÅlangıcı, ortası ve sonu olmasına raÄmen, bu babadan kalma eski hikâyelere çeki düzen vermenin çeÅitli yolları var. İÅte bu nedenle senaryo yazarları ve yönetmenler, karakterleri seyredenlerin gözünde ete kemiÄe büründürmek, sinema dünyasını inandırıcı yapmak, boÅluktaki noktaları ve kiÅisel çıkmazları sonuca baÄlamak ve böylece filmin sonunu daha tatmin edici kılmak için tasarlanmıŠhikâye anlatma teknikleri kullanırlar.
BaÅka bir deyiÅle, her karakterin kendi hikâyesi olur ve bu hikâyeler, filmin sonunu önceden sezdiren, hepimizin istediÄi gibi özenle dokunmuÅ bir çözülme saÄlamak için asıl hikâyeye baÄlanır. -
Ãnceden sezdirme
"Goldfinger"da filmin Fort Knox sonunu daha etkileyici hale getirmek için önceden sezdirme yöntemi kullanılır. GiriÅ bölümünde 007, gizlice bir eroin imalathanesine girdiÄinde "iŠüzerindeyken" saldırıya uÄrar. Bunun üzerine saldırganı küvete fırlatır ve elektrikli bir ısıtıcıyı küvete sokarak adamı öldürür. Åimdi golf kulübündeki sahneye atlayalım. Goldfinger, 007'yi uyarmak için Oddjob'ın çelik kenarlı zarif Åapkasını fırlatarak bir heykelin kafasını uçurmasını saÄlar. James ile Oddjob'ın bir sonraki karÅılaÅmalarında Åapka gerçekten önemli rol oynar. Oddjob, ölen altın kızın intikam peÅindeki kızkardeÅi Tilly Masterson'ı, Åapkasıyla boynunu kırarak öldürür. Fort Knox düÄüm noktasına doÄru ilerlerken, Oddjob, Åapkasını bu kez James Bond'a fırlatır ama Bond aniden eÄilince Åapka demir parmaklıklar arasına sıkıÅır. Oddjob, Åapkasını almaya gittiÄinde James, kopuk bir elektrik kablosunu yakalayıp demir parmaklıklara deÄdirir ve böylece saldırgana elektrik verir. Filmin sonundaki bütün unsurlar -Åapka, Oddjob'ın boyun kesme peÅinde olduÄu, elektrik kablosunun yaratıcı kullanımı- daha önce üstü kapalı biçimde filmde ima edilmiÅ ve böylece sonuç seyirci için daha tatmin edici hale getirilmiÅtir.
"Goldfinger"daki önceden sezdirme oldukça gizli kapaklıdır, yani "Top Gun"daki açık sezdirmeye benzemez. Böylece ortaya, hem sonu kolaylıkla tahmin edilebilen eÄlenceli bir film hem de bu sayfada kullanmak için ideal bir örnek çıkmıŠolur.
AçılıŠsahnesi. Maverick (Tom Cruise) ve Cougar, tek baÅına sanarak yolunu kestikleri MiG uçaÄın tek baÅına olmadıÄını, yanında bir uçaÄın daha olduÄunu farkederler. -
Ne ekersen onu biçersin
Maverick, Top Gun okuluna gider ve orada, çektiÄi numaralara ve kuleye çok yaklaÅarak yaptıÄı fiyakalı uçuÅlarına raÄmen Iceman'in (Val Kilmer) arkasından ikinci olur. Mav ile Goose'un kullandıkları Fâ14 Ice'ın jetinin arkasında bıraktıÄı ateÅe yakalanır. Mav, uçuÅ arkadaÅı Goose'u kaybettikten sonra depresyona girer ve deli gibi içmeye baÅlar.
Filmin zirve noktasındaki kapıÅma sahnesinde bütün bu olaylar yer alır. Sürpriz; beklenenden daha fazla MiG uçaÄı vardır. Maverick kafayı bulur. Birinin jetinden çıkan ateÅe tutulur. OrtaÄını bırakmayı reddeder. Yeniden fren numarasını yapar. Hatta sonunda, Kelly McGillis'le karÅılaÅmak üzere yere inmeden önce yine kuleye çok yakın uçarak kontrol kulesindeki adamın kahvesini döker.
Sinemada hikâye anlatımını destekleyen faktörlerden bir diÄerini, "backstory"yi barındırması açısından da aynı derecede iyi bir örnek, "Top Gun". Ãnceden, Mav'in ailesinin orduda pek de iyi bir ismi olmadıÄını öÄreniriz.
Goose öldüÄünde, Viper Mav'e babasıyla ilgili gerçeÄi söyler. GelmiÅ geçmiÅ en zorlu çatıÅmalardan biri sırasında babasının F-4'ü hasar görmüÅ, fakat baba Mav, geri dönmek yerine üç arkadaÅının hayatını kurtarmak için kalmıÅtır. ÃatıÅma, haritaya göre yanlıŠbir hava sahasında gerçekleÅtiÄinden askeriye, adamın cesaretini asla takdir edememiÅtir.
İyi kullanıldıÄında "backstory" gerçekten bir filmi zenginleÅtirebilir. En iyi sinemacılar, karakterlerin kendi hikâyelerinin de en az filmdeki ana aksiyon kadar iyi olmasını saÄlamaya çalıÅırlar. "Rezervuar Köpekleri"nde Tarantino, karakterlerin hikâyelerini flashback'lerle anlatır. Böylece, ana aksiyonun yanısıra Beyaz'ın, Sarı'nın, Turuncu'nun hikâyelerini de ortaya koyar. "Top Gun"a göre alıÅılmıÅın çok daha dıÅında bir yöntemle.
Spielberg de bunu yapar. "Indiana Jones And The Last Crusade"in açılıÅında Genç Indy'nin (River Phoenix) hikâyesini anlatarak Indy ile babası arasındaki iliÅkiyi oturtmakla kalmaz ayrıca Indiana'nın köpeÄinin adı olduÄunu açıklar ve kahramanı tanımlayan, karakteriyle ilgili dört unsuru ortaya koyar: kamçı, Åapka, çenesindeki yara ve yılan korkusu.
Karakter özellikleri ve bunların bir Åekilde olaya baÄlanıÅı, hikâye anlatmada kullanılan bir baÅka yöntemdir. Karakter özellikleri filmlerde sık sık önemli dönüm noktaları haline gelir. Tabii bu genellikle o kadar kötü yapılır ki sonraki sahneyi önceden tahmin ettirmekten baÅka iÅe yaramaz. Yükseklik korkusu mu var? O zaman çatıda geçecek bir sahne beklersiniz. "Goldeneye"da, filmin baÅından itibaren Rus bilgisayar kurdu Boris'in tükenmez kalemini açıp kapamak gibi bir tiki olduÄunu biliriz. Küçücük bir ayrıntı, hikâyede kocaman bir dönüm noktasıdır. Filmin sonunda Boris, farkında olmadan 007'nin patlayan tükenmez kalemini eline alır ve öylesine açıp kapamaya baÅlar. Biz, tıpkı James gibi kalemin her an patlayabileceÄinin farkındayızdır ki zaten patlar.
Åimdi, "Goldeneye"daki bomba-kalem numarası iÅe yarar çünkü biz olayları Bond'un bakıŠaçısından görürüz. BakıŠaçısı temelde hikâye anlatımını etkileyen en önemli Åeylerden biridir. Seyircinin filmde olanları nasıl anlayacaÄını, kiminle aynı tarafta hissedeceÄini ve ne bileceÄini belirler. ÃoÄu filmde seyirci her Åeyi bir ya da iki ana karakterin bakıŠaçısından görür ve genellikle bu karakterlerle özdeÅleÅir.
ÃrneÄin "Deliverance"ta her Åeyi dört çocuÄun bakıÅıyla görür ve onlarla özdeÅleÅirsiniz. "Sıkı Dostlar"da filmin baÅından sonuna kadar Henry Hill'le birliktesinizdir ve dolayısıyla Henry'nin gözündeki Jimmy Conway'i ve Tommy DeVito'yu tanırsınız. Tıpkı, kötü adam Sarı'nın gözündeki Beyaz'ı ve Turuncu'yu tanıdıÄınız gibi... Bu karakterlerin hepsi suçludur ama olayları belli karakterlerin bulunduÄu noktadan gördüÄümüz için onlardan yanayızdır. "Ucuz Roman"ın çabukçabuk konuÅan katilleri Jules ve Vincent'tan yana olduÄumuz gibi...
Mainstream filmlerden herhangi birine baktıÄınızda, hem olayları belli karakterlerin gözünden izlediÄimizi hem de bu karakterlerin filmin sonraki aÅamalarında ortaya çıkacak aksiyonu önceleyen kendi hikâyeleri olduÄunu görürsünüz. -
DÃNÃM NOKTASI: FARKLI KARAKTERLER FARKLI BAKIÅ AÃILARI
Zaman zaman, bize daha az bilgi sunan ve kurallara uymayan filmlerle karÅılaÅırız. Bu iddialı çıkıÅlar baÅarılı olduklarında bizi çok daha tatmin eden bir film seyretmiÅ oluruz. "Ucuz Roman", deÄiÅik zamanlarda deÄiÅik karakterlerin bakıŠaçılarıyla hikâyeyi keserek bakıŠaçısıyla ilgili kuralı defalarca bozar. "Evet, herkes sakin olsun. Bu bir soygundur." sahnesiyle film, hırsızların bakıŠaçısından baÅlar. Filmin sonunda aynı sahneyi bu kez Jules ve Vincent'ın gözünden izleriz. Aynı Åekilde, tuvaletteki çocuÄun Jules ile Vincent'ın, arkadaÅlarını öldürdüÄünü duyduÄu sahneyi önce öldürenlerin sonra çocuÄun gözünden izleriz. Film boyunca, ana hikâyedeki asıl karakterlerin yan hikâyelerde ikinci dereceden karakterlere dönüÅtüklerini görürüz. "Ucuz Roman"ın belli baÅlı bütün bölümlerinde bu tekrarlanır. Tabii bu riskli bir yöntemdir. 1991 yılındaki "Slacker"ın hikâyesi gibi, karakterlerden hiçbiriyle özdeÅleÅemediÄiniz, konudan konuya atlayan, darmadaÄınık bir hikâye de çıkabilir ortaya. Böylesine karmaÅık dönüÅleri kolay anlaÅılır hale getirmek de Tarantino'nun baÅarısı.
1. Vincent ve Jules'un Big Kahuna Burger yiyenleri infaz ediÅleri iki kez gösterilir.
2. Soygun, hem dikkat çekici bir açılıŠsahnesidir...
3. ... Hem de açıkta kalan uçları baÄlama ve birçok hikâyeyi birleÅtirmek için yeterince etkili bir son.
4. Vincent, hem Butch'un hikâyesinde hem barda hem de boksörün dairesinde iki kere görülür.