10-Ãyküleme Teknikleri
I. Ãyküleme TekniÄi Nedir?
Ãykümüzün izleyici tarafından benimsenmesi için, onu iyi öykülemek/anlatmak zorundayız. Ãykülemenin ise bazı teknikleri vardır; adı üstünde: Ãyküleme Teknikleri. Bu tekniklerden biri üstünde daha önce durmuÅtuk: Serim (bkz. Hafta 6). Åimdi belli baÅlı diÄer tekniklere bir göz atalım.
II. Hazırlık/Hazırlama TekniÄi
Bir filmi iyi kilan unsurlardan bir tanesi de, filmin, bizi karÅılaÅılan rastlantılara ya da meydana gelen olaylara hazırlamasıdır. Bu tekniÄe Hazırlık/Hazırlama deriz.
Hazırlık dediÄimiz Åey olmasaydı, filmde olup bitenin sadece gerilimi arttırmak için konulduÄundan Åikayet ederdik. Yani öykünün aslında insan elinden çıkma olduÄunu anlardık. Oysa filmin gerçekçi biçimde algılanması, izleyicinin bu tür düÅüncelere kapılmasını önlemekten geçer. İzleyici filmdeki olayların nereden geldiÄiyle kafa yormayıp, olan bitenle özdeÅleÅmelidir..
Ãyleyse filmdeki olayları makul ve mantıklı, yani gerçekçi kılmalıyız, en olmadık olaylar olsalar bile.
ÃrneÄin Düello filminde, kamyondan kaçan kahramanın arabası, tam da kamyonu ekeceÄi bir sırada arızalanır. Film içerisinde deÄiÅik benzincilerde mola veren sürücümüze, arabanın radyatöründe bir sorun olduÄu ve yakında yolda kalabileceÄi bir kaç kez hatırlatılmamıŠolsaydı, Åöyle derdik: "Ãok saçma!" Oysa hissettirilmeyen bu hazırlık sonrasında beklenen arızalanma gerçekleÅince, öykü yazarını sahte bir gerilim yaratmakla suçlamak yerine, radyatörü ihmal eden kahramanı suçlarız. Ãte yandan da onun için endiÅeleniriz. Basit bir hazırlık, arızalanmayı kabul edilir kılmıÅ, kahramanla özdeÅleÅmemizi güçlendirmiÅtir.
Deliverance filminin doruk noktasında, avcı olan kahraman kendisini öldürmek isteyen bir daÄ adamıyla karÅılaÅır. Ancak daÄ adamına tüfeÄiyle niÅan aldıÄı sırada ve ateÅ etmek üzereyken onu bir titreme kaplar: Kahramanımızın daÄ adamını vuramayabileceÄi ihtimali belirler. EÄer bu titreme durumu hazırlanmamıŠolsaydı Åöyle deyip gülerdik herhalde: "Ãok saçma! Adamın titreyeceÄi tuttu, iyi mi." Oysa filmin baÅlarında bu duruma hazırlanmıÅtık. Avcı bir geyiÄi vuracaÄı sırada heyecanlanır, titremeye baÅlar... ve ıskalar. O yüzden de izleyici doruk noktada titreme olayı gerçekleÅtiÄinde 'Ãok saçma' demek yerine, 'Aman Allahım, titreme ve kendine gel, vur Åu daÄa adamını' demektedir. Titremesini doÄal kabul ettiÄimiz gibi, olayı bu haliyle kabulleniÅimiz, doruk noktayı gerçek anlamda bir doruk nokta yapar.
Hazırlık yapmada önemli bir nokta var. Bazen seyirci bir olaya hazırlandıÄını sezebilir. Yani filmin baÅlarında gördüÄü bir olayın bir kaç adım ötesini görebilir: Dolayısıyla hazırlık yaptıÄınızı da çok çaktırmamanız gerekiyor. Ya da Åöyle diyelim: önceden sezdirme, sizin inisyatifinizde olmalı. İzleyicinin sezmesine siz izin vermiÅ olun. Yani izleyici kendini çok zeki zannettiÄinde, buna aslında siz izin vermiÅ olun. Bir özlü sözde dendiÄi gibi: Kendini zeki zanneden her izleyicinin arkasında, daha zeki bir senarist vardır. İzleyici, "olaylar tam düÅündüÄüm gibi çıktı" diye kendiyle övünürken, onun arkasında oturan siz sayın senaristler de Åöyle diyeceksiniz: "Hayır, aslında siz, sayın izleyiciler, tam düÅündüÄüm gibi çıktınız."
Hazırlık yapma tekniÄinin kullanımıyla, senarist, olayları mümkün olandan muhtemele, hatta muhtemel olandan kaçınılmaz olana doÄru sıralar. Bu teknik bizi belli aksiyonlara, olaylara ya da özel bir nesnesin ya da kiÅinin kullanımına hazırlar. Bunların kullanımı daha sonra gerçekleÅtiÄinde rastlantı olarak görülmezler. İlgisiz görünen olaylar bile bizi bilinçli olarak sonraki geliÅmelere hazırlamıŠolur. Hazırlık olmasa, olay gerçekleÅtiÄinde "Bu da nereden çıktı?" derdik ve ilgimiz daÄılırdı.
İki tür hazırlıktan söz edilebilir:
-Ãnceden sezdirme
Bu, öykü akıÅındaki deÄiÅimlerin oluÅturulmasında bir yöntemdir ve uygulamasının da pek çok yolu vardır. ÃrneÄin ortamın atmosferi ve ruhsal durumu olabileceklerin habercisi olabilir. Ya da karakterin bir bakıÅı, aÅk ya da cinayeti sezdirebilir.
Ãrnek: Dressed to Kill filminde, kadın asansörde öldürülmeden önce, baÅına birÅeyin geleceÄi ve onu birinin takip ettiÄi bir kaç kez sezdirilir. Binaya girerken tanıdık birisini görür gibi olur, çıkarken de ona önce bir kız tuhaf tuhaf bakar, sonra kırmızı ıÅıklar gösterilir, sonra asansör kapısına yönelen bir öznel kamera hareketi ile onu izleyen bir Åahsın varolduÄu kanısını uyandırılır vs. Bir de gıcık bir müzik vardır. Bir Åeylerin yolunda gitmediÄini düÅünürüz.
Ãrnek: İlk Kan/Rambo filminde Sylvester, silah arkadaÅını ziyarete giden bir Vietnam gazisidir. Vietnam gazisi dediÄimiz Åeyin, içine kapanık, aynı olayları paylaÅmamıŠolanlarca pek anlaÅılamayan ve dıÅlanan bir Åey olduÄu bize hissettirilir. Kasaba Åerifi ona kafayı takınca da ÅaÅırmayız: Rambo gibi birisine bulaÅması ve ona iktidarını uygulamaya kalkıÅması bize doÄal gelir: "bulmuÅ gariban Vietnam gazisini, ona hava basıyor" diye düÅünürüz. Bu önceden sezdirme baÅka iÅlevler de görür: ÃatıÅmayı kurmayı kolaylaÅtırdıÄı gibi, masum ve gariban olanla, yani Rambo'yla özdeÅleÅmemizi de kolaylaÅtırır. En önemlisi, Rambo ilk polisleri oldürmeye baÅladıÄında, onlara acımayız: olsa olsa masum ve garibana uzanan eller kırılmıÅ, kötüler hakkettikleri cezaya kavuÅmıÅtur.
-Tohum atma/(ileride meyvesini verecek olan bir) fidan dikme.
Bu yöntemle daha sonra etkinleÅtirilecek bir nesne ya da kiÅi ya da bilgi bize önceden tanıtılır. Ãehov'un Åu ünlü sözü bu tekniÄi özetler: "3. Sahnede bir silah kullanmak istiyorsanız, onu 1. Sahnede gösterin".
Ãrnek: Thelma ve Louise'in 1. Sahnesinde bize bir tabanca gösterilir; 3. sahnede ise kullanılır. Bu yapılmasydı, "silahi nereden buldu?" diye soracaktık.
Ãrnek: Dressed to Kill'in ilk sahnesinde traÅ olan adamın elinde ustura vardır. Ãçüncü sahnede bu adamın karısı öldürülürken de bir ustura kullanılır.
Bunlar dıÅında bir kaç örnek daha verilebilir: KuÅlar/The Birds filminde kahraman ve yakınları evlerindeyken bacadan giren bir serçe sürüsünün saldırısına uÄrarlar. Olayı atlattıktan sonra, kahramanın annesi, evdeki bütün tabakların kırılmıŠolduÄunu farkeder. Ertesi gün komÅusuna uÄradıÄında kapının açık olduÄunu farkeder. Evin içlerine doÄru ilerlediÄinde yerde tabak kırıkları görür... sizce ne olmuÅ acaba? KomÅu sirtaki mi yapmıÅ?
YurttaÅ Kane filminin baÅında bir aÄızın ayrıntı çekimini görürüz. Sonra bu aÄızdan Åu sözcük çıkar: Rosebud! Sonra bu sözü söyleyen kiÅi ölür. Ãlürken de elinden bir nesne düÅürür. Bu, hepimizin daha önce görmüŠolduÄu, içi su dolu, sallayınca içindeki küçük beyaz parçaçıkların kar efekti yarattıÄı minik bir oyuncaktır. Ãlen kiÅinin multi-milyarder Charles Foster Kane olduÄunu öÄreniriz. Daha sonra onun hayat hikayesine geçilir. Küçük bir çocukken neÅeyle karda oynarken annesinin onu deyim yerindeyse sattıÄını öÄreniriz. Kane onu yetiÅtirecek olan birine verilir. Ãocukluk geride kalır ve son derece baÅarılı bir iÅ adamı çıkar karÅımıza. Artık bir iÅ adamı ve hırs küpü olan Kane, deÄiÅik deÄiÅik badireler atlatır. Filmin sonunda Rosebud'ın sırrı çözülür: Ãocuk Kane'in karda oynadıÄı kızaÄın adıdır bu. Elde ettiÄi baÅarılar (koÅullu mutluluk), bunlar karÅılıÄında yitirmiÅ olduÄu çocukluÄun (koÅulsuz mutluluÄun) yerini hiçbir zaman tutamamıÅtır. (Sahi: seneye mezun olacak ve iÅe atılacaksınız... baÅarıyı kovalarken yıllarınız geçecek... koyduÄunuz her amaç, bir sonraki amacınızın aracına dönüÅecek... koÅullu mutlulukları kovalayacaksınız... Rosebud'larınız ne olacak, çocuklar?)
Tekrar hatırlatalım: Hazırlık, sonraki geliÅmeleri inanılır kılan tohumları atan ya da olayları önceden sezdiren bir tekniktir. Atılan tohum rastlantısal görünebilir, ancak bizi sonraki bir aÅamaya hazırlar.
Åunu unutmayın: Filmlerdeki sürprizler, filmin olasılıklar dokusu zedelenmedikçe heyecanlı olabilir. GerçekleÅen olay beklediÄimizden farklı yönde gerçekleÅse de, inanılması güç olmamalıdır, yani filmin dünyası içerisinde mantıklı ve olanaklı görünmelidir. Bir örnek: 28. Yüzyılda geçen bir filmdeki olayların tümü aslında gerçekdıÅıdır. Yani ıÅın kılıçları, uzay gemileri, tuhaf yaratıklar ve gezegenler... Ama bu filmsel dünyayı izleyici yine de kabul eder. Ne var ki, olaylar, kimsenin ne olacaÄını bilemeyeceÄi 28. Yüzyılda geçiyor diye, senarist olarak kafamıza göre takılamayız. Tıpkı Düello'daki araba gibi, 28. Yüzyıldaki bir uzay gemisi arızalanacaksa, bunu da hazırlamak zorundayız. Bunu yapmadıÄımız takdirde aslında tümüyle saçma/hayal ürünü olan bir bilim-kurgu dünyasını gerçek olarak kabuÅ etmiÅ olan izleyici, o sahne için Åöyle diyecek: "Ãok saçma! Uzay gemisinin bozulacaÄı tuttu, iyi mi?"
İzleyicinin anlatı ile iliÅkisi iÅte böyle bir Åey! Adama hayal bile edemeyeceÄi dünyaları verirsiniz, o ise "bunun ozon tabakası delik, Åununla deÄiÅtirmek istiyorum" der.
III. BakıŠAçısı/Perspektif
Senaristler öykülerini anlatırlarken kaçınılmaz olarak bir perspektif benimserler. Anlatıdaki bu perspektife bakıŠaçısı deriz.
Film, bir yandan bir anlatı, diÄer yandan da anlatıcılar ve karakterler içerdiÄinden, bütün bunlar ise sinematografik ögeler dolayımıyla karÅımıza çıktıÄından; bakıŠaçısı oldukça karmaÅık bir meseledir. Ama, bu gözünüzü korkutmasın. Bir sahneyi yazarken aslında farkında olmadan bir bakıŠaçısı benimsemiÅ oluruz zaten. Zamanla bakıŠaçılarını daha bilinçli biçimde seçmeyi öÄrenirsiniz. Bunun ilk adımı da, böyle birÅeyin varolduÄunu öÄrenmektir. Eh, Åimdi böyle birÅeyin varolduÄunu en azından biliyorsunuz.
DiÄer anlatı türlerinde (roman, öykü, piyes, radyo oyunu) karÅımıza çıkan dört tür geleneksel bakıŠaçısından söz edebiliriz:
-Birinci tekil ÅahıÅ: "Ben" formu yani. ÃrneÄin Victor Hugo'nun Bir İdam Mahkumunun Anıları bu bakıŠaçısıyla yazılmıÅtır. Ãlüm cezasının korkunçluÄunu daha iyi yansıtmanın bir yolu olamazdı. Ben formu müthiÅ etkileyici olmuÅ (Bu roman Can Yayınları'ndan çıktı).
-HerÅeyi bilen bakıŠaçısı: Karakterler ve olaylar hakkında herÅeyi bilir. Farklı karakterlerin düÅüncelerine girebilir ya da öyküyle ilgili yorum yapar. Yine Victor Hugo'dan örnek verecek olursak: Sefiller romanındaki bakıŠaçısı biraz böyledir. Anlatıcı olaylara o kadar hakimdir ki, zaman zaman hikayeye ara verip, kahramanlar için ne kadar üzüldüÄünü söylemek üzere okura seslendiÄi bile olur. Gelecekte olacak olanları duyurur, karakterlerin bunlara engel olamayacaÄından vs. sözeder (kitabın yayınevini anımsamıyorum). Gabriel Garcia Marquez'in Kırmızı Pazartesi adlı romanı da herÅeyi bilen anlatıcı formuna yakındır (Can Yayınları'ndan çıkmıÅtır).
-Nesnel bakıŠaçısı: Sadece gösterilenleri bilen, yani bir gözlemci gibi öyküye dıÅarıdan ve tarafsız bakan bakıŠaçısı. Vallahi örnek olarak bir tek yemek kitaplarındaki tarifler aklıma geliyor Åu an. Bir de doÄa belgesellerini sayabiliriz belki. Ãnemli olan, bu bakıŠarkasında dıÅarıdaki bir anlatıcının ya da öykü kahramanlarından birinin varlıÄını, yani bir taraf hissetmememiz, herhangi birisiyle özdeÅleÅmememiz/özdeÅleÅtirilmememiz.
-Ãçüncü tekil Åahıs: Burada anlatı, öykü karakterlerinden birisinin bakıŠaçısıyla sunulur. O karakterin bakıŠaçısıyla, onun aksiyonu algılayıŠve hissediÅ biçimiyle sınırlı kalırız. Burada, HerÅeyi Bilen BakıŠAçısı'nda olduÄu gibi, yazar açıklamalarda bulunabilir ve geçmiÅ olaylarla ilgili bilgiler verbilir. Ãte yandan, Nesnel BakıŠAçısı'nda olduÄu gibi orada yokmuÅ gibi görünebilir. Ãte öte yandan Birinci Tekil Åahıs'taki gibi, tek bir karakterin duygu ve algılamaları ile sınırlı kalabiliriz. Sherlock Holmes öyküleri ya da Dashiel Hammett'in kara romanları (Kızıl Hasat, Büyük Uyku) bu tarzdadır (Bu kitaplar Metis Yayınlarının Polisiye Serisindenden çıktı). Ãünkü genellikle dedektifin eylem ve düÅünceleri etrafında dönerler. Ama sık sık da hariçten ve dahilden müdahaleler olur vs...
Filmsel bakıŠaçısı derken, yukarıdaki geleneksel bakıŠaçısı çeÅitlerini biraz deÄiÅik anlamda, filme özgü kullanımları baÄlamında ele alıyoruz. Her öyküye uygun genel anlamda bir bakıŠaçısı vardır. Bu, öykünün perspektifini ortaya koyar. Aslında öyküyü anlatan bir anlatıcı söz konusudur. Geleneksel bakıŠaçıları filmde de olmakla birlikte, sinematografik ogelerle dolayım yapma zorunluluÄu, bakıŠaçısı meselesine sinematografik unsurları hesaba katarak yaklaÅmayı gerektirir. ÃrneÄin nesnel bakıŠaçısı benimsiyor olmamızın sinemadaki anlamı, anlatıcı olarak, aksiyonu dıÅarıdan gözlemleyen bir kamerayı seçmiÅ olmamız anlamına gelir. Birinci tekil Åahsı karÅılayan ise belki daha çok öznel kamera kullanımıdır; burada olayları dıÅarıdan gösteren bir kameranın varlıÄından çok, olayları birisinin -muhtemelen kahramanın- gözleriyle gördüÄümüzü düÅünürüz. Ãte yandan, film ne zaman tek bir karakterin etrafında dönüyorsa, Ãçüncü Tekil Åahıs kullanımı söz konusudur. Yani sadece o karakter için önemli olan olayları ve bunlara gösterdiÄi tepkileri görürüz. Sadece o karakterin bildikleri, gördükleri ya da bulunduÄu ortam ve çevreyle sınırlı kalırız. Bu bakıŠaçısı, karakterin yaklaÅık her sahnede görüldüÄü filmlerde egemendir.
Hemen hatırlatmak gerekir: Filmler genellikle tek bir bakıŠaçısının egemenliÄinde deÄildir. Aslında birden fazla bakıŠaçısı kullanmak oldukça yaygındır. ÃrneÄin aksiyonun odak noktası bir karakterden diÄerine deÄiÅtikçe, bakıŠaçısı da deÄiÅir. 1972 Münih Olimpiyat Oyunları'da İsrailli sporcuların saldırı sonucu öldürülüÅünü anlatan 21 Hours at Munich adlı filmde, olayları üç kiÅinin gözüyle görürüz: Olayı araÅtıran gazeteci, olayın tanıÄı olan bir Güvenlik Görevlisi ve olayı gerçekleÅtiren suikastçilerden birisi. Akira Kurosawa'nın Rashomon filminde, tek olayı, olaya karıÅan dört kiÅinin aÄzından dinleriz. Olay ormanda geçer. Ormanda ilerleyen bir samurai ve onun karısı, bir haydutun saldırısına uÄrarlar. Haydut samuraiyi öldürür ve karısına tecavüz eder. O sırada ormanda dolaÅan bir oduncu yaÅananlara tanık olur. Olayda bulunan dört kiÅi, cinayet ve tecavüz gerçeÄini inkar etmeseler de, herÅeyı birbirlerinden farklı anlatırlar. Anlatırken, kameraya doÄru konuÅup, görünmez bir yargıca (aslında biz izleyicilere) ifade verirler. Anlatmaya baÅlamalarıyla birlikte flashbacklerle olaya geri dönülür. Böylece olaylar dört kez, ama her defasında baÅka bir anlatıcının bakıŠaçısıyla anlatılır ve gösterilir. Benzer bir anlatım tekniÄi daha sonra Kibar Feyzo filminde kullanılmıÅtır: Köyde cinayet iÅleyen Feyzo (Kemal Sunal) kameraya bakarak ifade verir. Aslında yargıca, yani biz izleyicilere ifade vermektedir. Olayla ilgili aklına bir Åey geldikçe ya da açıklama yaptıkça, Flashback'le geriye dönülür ve olay bize gösterilir. Fakat Rashomon'daki gibi oykünün dört yorumu yoktur. Sadece ana kahraman, yani Feyzo anlatır. Bu çerçevede, ifade veridiÄinde birinci tekil Åahıs bir anlatıcı vardır ve anlatıcı bir yandan gözlemci konumundaki bir öznel kameraya konuÅmaktadır, ama flashback'lere geçildiÄinde yargıcın (yani bizim) öznel görüÅünden üçüncü tekil Åahıs bir anlatıma geçilir (nensnel çekimlerle Feyzo için önemli olan anlar, Feyzo'nun tepkileri vs...).
Bir olay anlatıldıÄında bakıŠaçısı seçmemiz kaçınılmazdır. Bize düÅen en doÄrusunu seçmek. Bir cinayet etrafında dönen olayları anlatacaksak, kimin bakıŠaçısını seçmeliyiz: katilin mi, maktulün mü, yoksa dedektifin mi? Bu seçim bir bakıma kameranın nereye konulacaÄını da belirler. Yani seyirci olayları nereden, nasıl, hangi mesafeden görecek?
Ãznel/Nesnel Kamera ayrımı da bakıŠaçısı ile ilgili bir ayrımdır. Ãznel kamera, bakıÅımızın kahramanın bakıÅıyla tam olarak örtüÅtürülmesidir. Olayları sadece onun bakıŠaçısıyla (bilgileri, duyguları, düÅünceleri ile) görmekle kalmayız, kelimenin tam anlamıyla onun gözleriyle görürüz. Ãznel kameranın ilginç bir kullanımı Lady in the Lake filminde söz konusudur. Bu filmde, herÅeyi ana karakterin gözünden görürüz. Ãyle ki, kahramanı (bir bakıma kendimizi) ancak aynaya baktıÄında görürüz.
Son olarak: bakıŠaçısına deÄiÅtirmek, yerinde ve zamanında yapıldıÄında çok etkilidir. Ama aynı zamanda incelik de ister. Dressed to Kill filminin GiriÅ sekansı, daha ziyade cinsel sorunlar yaÅayan kadın karakter üzerinde odaklanır. Sekansın genelinde Ãçüncü Tekil Åahıs bir anlatım hakimdir: Olayları kadının duygu ve düÅünce dünyası ve onun bilgi düzeyi çerçevesinde görürüz. Bununla birlikte, bakıŠaçısı sık sık deÄiÅir. Ãzellikle müze sahnesinde kamera sıkça öznel ve nesnel bakıŠarasında gidip gelir. Kadını gösteren (nesnel kamera) çekimleri, kadının gözleriyle (öznel bakıÅıyla) gördüÄümüz salon ve koridor görüntüleri izler. Ancak cinayet anı yaklaÅmaya baÅladıÄında kamera bize eÅzamanlı olarak gerçekleÅen farklı olayları bir arada vermeye baÅladıÄı gibi, önceden sezdirme çerçevesinde de bir takım ayrıntı çekimlerine yer verir. Bu çerçevede de sahneye hakim olan üçüncü tekil Åahıs anlatımını kırmaya baÅlayan ve herÅeyi bilen bakıŠaçısına yaklaÅan, öte yandan da olanları dıÅarıdan gösterek nesnel kalan bir anlatım belirir. DiÄer yandan, daha kadın öldürülmeden, olaya karıÅan yeni bir karakterin bakıŠaçısı da devreye girer: fahiÅe olan kızın bakıŠaçısı. HerÅeyi bilen bakıŠgider, yeni bir kiÅinin üçüncü tekil Åahıs formunda anlatılan hikayesine geçeriz. BakıŠaçısındaki bu deÄiÅim, bilgi düzeyimizi ustaca sınırlamanın ve merakı ayakta tutmanın da yolu olur. Sonuç olarak, bu filmin giriÅ sekansı bakıŠaçılarının kullanımı ve birbirlerini izlemeleri açısından oldukça baÅarılıdır.
IV. Ãykü BaÅlatma Noktası
Ãyküleme tarzımızı Åekillendiren önemli bir seçim de öyküyü baÅlatma noktasıdır.
BaÅlatma noktası dediÄimiz Åey Åu soruya yanıt arar: Ãyküye hangi noktada gireceÄiz? Yani olaylara neresinden dahil olacaÄız?
Bu, öykünün, yazar tarafından nasıl kavrandıÄına baÄlı.
İzlenecek en iyi yollardan bir tanesi, deÄiÅik baÅlatma noktaları saptayıp, en uygun olanı seçmek ve öykü mekanizmasını bu baÅlatma noktasına göre uyarlamaktır.
ÃrneÄin, öyküye herÅey olup bittikten sonra dahil oluyorsak, geri dönüÅlü (flashback'li ) bir anlatıma davetiye çıkarmıÅız demektir. JFK filmi burada örnek verilebilir. Kennedy suikastı iÅlendikten sonra görevlendirilen savcının olayları aydınlatmak ve yorumlamak üzere, geriye dönüÅlü öyküsünü izleriz.
Polisyeler ise genellikle ileride çözülmesi gereken suç olayının gerçekleÅme aÅamasında baÅlarlar.
YaÄmurdan Ãnce, aslında öykünün ortasıyla baÅlar, ama ancak filmin sonuna geldiÄimizde bunu anlarız. Filmin baÅlangıcı sandıÄımız sahne aslında ortasıdır. Ve sonradan gerçekleÅtiÄini zannettiklerimiz aslında önceden gerçekleÅenlerdir. Tıpkı Pulp Fiction'da olduÄu gibi.
V. AkıÅın Düzeni
Ãykülemenin önemli unsurlarından bir tanesi de akıÅın düzenlenmesidir.
AkıÅ; hız ve tempoyu belirler. Bu da sözgelimi canlılık ya da aÄırlık gibi izlenimler yaratmaya yarar. Filmin atmosferi ve duygusal dünyası açısından bu son derece belirleyici olabilir.
AkıŠizleniminin oluÅmasına iliÅkin iki boyuttan söz edebiliriz:
-Hız
-İleriye doÄru hareket
DiÄer yandan akıÅ; ritm ve tempo'daki deÄiÅiklikleri de tanımlar
-Ritm: Filmi izlerken hissedilen vurgu
-Tempo: ritmin oranı (hızlı/yavaÅ)
Ãzellikle ileriye doÄru hareketi saÄlamak, yani filme akıcılık kazandırmak için merak ögesi ve güçlü çatıÅma, temel unsurlardır.
VI. Atmosferin Kullanımı
Ãykülemede atmosfer önemli bir konudur.
Atmosfer, filmin duygusal yapısıdır: Åiddetli, Åiirsel, sefil, gizemli, aÄırbaÅlı vs. gibi.
Filmin atmosferi, konuyu, yapıyı, temayı ve karakterlerin duyumlarını etkiler.
Atmosferin oluÅmasında, yazarın filme, karakterlere ve konuya karÅı tavrı önemlidir. ÃrneÄin YaÄmurdan Ãnce filminde rastgele ateÅ eden bir adamın olduÄu bir sahne vardır. Oldukça dramatik ve üzücüdür. Oysa Pulp Fiction'da aynı rastgele ateÅ etme durumu oldukça mizahi ve sıradan bir olaymıÅçasına ele alınır. İlkinde dehÅet içinde kalakalır, ikincisinde tebessüm eder, hatta kahkaha atarız. İlkinde ölüm ve Åiddet olaÄanca aÄırlıÄıyla hissettirilirken, ikincisinde bu aÄırlık parodiyle hafifleÅtirilir.
Yazar, atmosferi önceden belirlemeli: Ciddi mi? Komik mi? AÄırbaÅlı mı? Canlı mı? Yoksa bunların bir karıÅımı mı? Burada filmin konusu da belirleyicidir.
Sonuç olarak hem filmin geneline, hem de tek tek sahnelere iliÅkin atmosfer seçimi önemlidir ve ihmal edilmemelidir.
VII. Filmin BaÅlıÄı/Adı
Filmin adı ya da BaÅlık da öykülemenin bir unsurudur. BaÅlık, izleyiciye filmin konusu, içeriÄi ve biçimi hakkında ipucu verir ve onu yönlendirir, onda beklentiler oluÅturur. Bu nedenle de basbayaÄı bir tekniktir.
Yıldız SavaÅları bize konuyu kısaca özetlediÄi gibi, filmin türünü -bilim-kurgu- ve niteliÄini -macera- bildirir.
YaÄmurdan Sonraki Soluk Ayın Hikayeleri Åiirsellik ve hüzün kokar. Film bizi bu konuda yanıltmaz.
Evde Tek BaÅına, bize karÅılaÅacaÄımız durumu baÅtan bildirir.
YaÅam Uzun Sakin Bir Irmaktır, filmin felsefi duruÅunu belli eder.
Ucuz Roman, bize filmin dayandırıldıÄı ucuz romanların kitsch dünyasını baÅtan haber verir.
YaÄmurdan Ãnce, filmdeki öyküleme tarzının zamanla oynamaya dayalı mantıÄını haber verir.
Zor Ãlüm, kahramanın yaÅayacaÄı güçlüklerin aÄırlıÄını bize duyurur.
Birdy, kahramanın kuÅlara yönelik tutkusunu bildirir.
Picasso'yla YaÅamak, filmin biyografik niteliÄine atıfta bulunduÄu gibi iÅlediÄi sorunun adını koyar: Picasso'yla yaÅamak.
Arka Pencere, filmin bakıŠaçısını bildirir ve öne çıkarır.
Parçala Behçet, Ye Beni Mahmut vs. filmin içeriÄi konusunda saÄlam referanslar verir!
Umut, Sürü, Yol, ArkadaÅ... kısa ve özlü biçimde filmin konusunu bildirir.
BaÅkanın Bütün Adamları ya da Pelikan Dosyası, filmin gerilimli ve gizli konuların aydınlatılması ile ilgili olduÄunu sezdirir.
Katil DoÄanlar, filmdeki Åiddeti ve karakterlerin temel niteliklerini haber verir.
YaÅayan Ãlülerin DönüÅü, ÃıÄlık, Cadılar Bayramı, filmin korkutucu olduÄunu bildirir ve bizi bir film türünün kodlarına hazırlar.
Madame Butterfly, Emanuelle, Camille Claudel, filmin kadınlar hakkında olduÄunu anlatmakla kalmaz, bu kadınlar konusunda bir fikir de oluÅturur. (Ãzellikle de Emanuelle V ve Emanuelle VI.)
Thelma ve Louise, Bonny ve Clyde, Tango ve Cash, Harley Davidson ve Marlboro Man... bunlar sadece ana karakter sayısını bildirmekle kalmaz, seçilen bu isimler bizde karakterlerin nitelikleri ve filmin konusu/atmosferi hakkında bir fikir oluÅturur.
UÅak yetiÅtiren bir İngiliz okulunu anlatan bir filmin adı herÅeyi açıklar: The Benjamin İnstitute. (Benjamin klasik bir uÅak adıdır)
Åu film adlarını bir düÅünün: Hüzünlü AÅkın Izdırap GözyaÅları, Åüphe, Trendeki Yabancı, Bir Kadın Kayboldu, Yarın Diye Bir Åey Yok, Postacı, Beyaz Ãlüm, Namus UÄruna, Kanun Namına, Vurun Kahpeye, Cumhuriyet, Ãöpçüler Kralı, 40 Metrekare Almanya, Seks Hakkında Sormak İstediÄiniz Ama Cesaret EdemediÄiniz Her Åey, OlaÄan Åüpheliler, Korku Burnu, Numara 14, Cyborg, Yokedici, Robotlar da Sever, İçimde Biri Var, Bir Milyon Gözlü Yaratık, Piranhalar, Cinsi Cazibe, Maymunlar Gezegeni, Mavi Mavi, Godzilla King Kong'a KarÅı...
VIII. AçılıÅ'ın Ãnemi
Ãyküleme açısından önemli diÄer bir nokta AçılıÅ'ı iyi yapmaktır.
Bu biraz da BaÅlatma Noktası'nın seçimiyle ilgili.
AçılıŠdiÄer yandan filmin atmosferi hakkında ilk ipuçlarını içerdiÄinden izleyicinin duygusal ve düÅünsel durumuna da kuracaktır. Bu nedenle önemle üstünde durulması gerekir. Ãünkü öykülemenizin baÅarılı olması için, açılıÅ, izleyiciyi öngördüÄünüz baÅlangıç pozisyonuna getirmeli.
IX. Ãykü/leme Yapıları
Ãykü yapılarını belirlemek üstünde durulması gereken bir anlatma/öyküleme meselesidir.
Temel soru Åu: Farklı öykü ve bakıŠaçıları nasıl kesiÅtirilecek?
Burada bir iki kalıptan söz edilebilir:
-tanıktan tanıÄa ilerleyen film
-farklı ve ayrı öykülerin ortak mekan, zaman veya eylemler ya da el deÄiÅen nesneler üzerinden içiçe geçirilmesi...
vs.
Dressed to Kill filminde farklı öykü ve bakıŠaçılarını kesiÅtiren öykü yapısını hatırlayın. Kadın asansörde öldürülürken, kesmelerle, asansörün gelmesini bekleyen fahiÅe kızla müÅterisini görürüz. Asansör katta durur, kız önce kanlar içindeki kadını, sonra da katili görür. Katilin düÅürdüÄü/elden bıraktıÄı usturayı alır ve sanık durumuna düÅer. Ayrı iki öykü bir anda birbirine baÄlanmıÅtır. Polis merkezindeki sorgu sırasında, polis, psikolog, fahiÅe kız ve öldürülen kadının oÄlunun bakıŠaçıları ustaca bir araya getirilir. Mekan birliÄiyle saÄlanan bu kesiÅtirmede, her karakter kendi amacını kovalar. Polis iÅini yapmaya, psikolog, polisin bilgi taleplerine direnmeye, fahiÅe kız suçlamalar karÅısında kendini aklamaya, öldürülen kadının oÄlu ise gizli mikrofonuyla bilgiler toplamaya çalıÅır. Bu sahne; sahnenin amacı ne olursa olsun, kahramanların kendi amaçlarını ortaya koymaları gerektiÄi ilkesi için de iyi bir örnek oluÅturur. Sahnenin amacı bizi bilgilendirmek, kiÅilerarası iliÅkiler geliÅtirmek, kahramanları yeni bunalım/krizlerle karÅı karÅıya bırakmaksa da, her karakter kendi genel ve durumsal amacının peÅinden gider. Bu arada da bir sürü ayrı olay, kiÅi, bakıŠaçısı ve amaç da aynı yapı içerisinde bir araya getirilmiÅ oluyor.
X. Film Teknikleri
Film Teknikleri, öykülemeyi etkileyen, hatta zaman zaman tümüyle belirleyen ögelerdir. Hatırlarsanız aylar önceki ilk dersimizde Anlatı Kuramı kadar, Sinematografik ögelerin de iyi bilinmesi gerektiÄini vurgulamıÅtık. (O yüzden, sadece sınıfı geçmek için deÄil, iyi bir senarist olmak için de Sinematografi dersine çalıÅın.)
Film TekniÄinin öyküleme baÄlamında kullanımı için bir kaç örnek verelim Åimdi:
-HızlandırılmıÅ/YavaÅlatılmıŠHareket
Otomatik Portakal'da serseri genç, tanıÅtıÄı iki kızı eve atar. Soyunup seviÅmeye baÅlarlar. Sahne adeta bir cinsel iliÅkiler teknikleri belgeselidir. Ne yazık ki, hızlandırılmıŠçekimle verilmektedir. Gerçekte yarım saat süren olay, filmde 2 dakika bile sürmez. Yönetmenin amacı bellidir: Buradaki cinsellik anlayıÅının mekanikliÄini, sıcaklıktan ve duyarlılıktan yoksun oluÅunu anlatmak.
VahÅi Belde'nin son yarım saati bir silahlı çatıÅma sahnesinden oluÅur. Binlerce kurÅun sıkılır, yüzlerce adam ölür, onlarca litre kan dökülür. Oldukça vahÅi ve Åiddet dolu bir sahnedir. Ne var ki, burada Åiddeti ve vahÅeti somutlaÅtıran Åey, yukarıda verdiÄim istatistikler deÄil, bu çatıÅma sahnesinin baÅtan sona aÄır çekimle verilmesidir. KurÅunun saplandıÄı bedenlerden fıÅkıran kanlar adeta havada süzülür... Bu Åiddet ve vahÅet duygusunu arttırır. Hatırlarsanız, Rocky filmindeki ring sahnelerinde en son ve en baba yumruk hep aÄır çekimle verilir. YumruÄu yiyen Rocky'nin aÄzından fıÅkıran salya karıÅımı kan, uzatılan bir sakıza benzer; buna güçlü ıÅıkta parlayan binlerce ter damlasının yumruÄun Åiddetiyle saÄ sola savruluÅu eklenir. YumruÄun okkalı olduÄunu; Rocky Balboa açısından daha fazla ayakta kalmak için hiçbir neden olmadıÄını kavrarız
Full Metal Jacket'in sonlarına doÄru bir Amerikan askeri Vietnamlı bir sniper'in (çok uzak mesafeden hedef vurma ustasının- snaypır diye okunur) kurÅunlarına hedef olur. Asker, ilk kurÅunla birlikte yere serilir ve arazinin ortasında kalır, arkadaÅları saklanmak zorunda kalır ve onu oradan çıkaramazlar. Sniper, askeri uzaktan vurmaya devam eder. Yerde yatan ama henüz ölmemiÅ olan asker, üstüste beÅ altı tane kurÅun yer. Sahnenin çarpıcılıÄı, yerde sürünerek uzaklaÅmaya çalıÅan gencin sürükleniÅinin ve her defasında vuruluÅunun aÄır çekimle verilmesinden kaynaklanır. FıÅkıran kan, yine saniyelerce havada süzülür.
Bazı filmlerde bir olay gerçekleÅir ve olayı yapan sonunda piÅman olur ya da olay kahramanın istediÄi gibi sonuçlanmaz. Birden film durur, olay hızlı çekimle baÅa alınır ve her Åey yeniden baÅlar: fakat bu kez kahramanın istediÄi biçimde sonuçlanır. (Bunu bazen bütün hayatımız için istemiÅizdir, di mi?)
-Zoom in/ zoom out
2001 Uzay Macerası'da astronotlar kontrolden çıkan bilgisayarı nasıl devre dıÅı bırakacaklarını gizlice konuÅurlar. Birden açı deÄiÅir ve konuÅan astronotların dudaklarına zoom in yapılır. Bilgisayarın dudakları okuyarak plandan haberdar olduÄunu anlarız.
Rüzgar Gibi Geçti'de kadın karakter yaralı askerler arasında sevdiÄi erkeÄi arar. Kamera gezinen kadını bırakır ve geriye doÄru açılmaya baÅlar, açılma bir zoom out'la tamamlanır. Zoom tamamlandıÄında kadının kocaman bir meydanda durduÄunu anlarız. Meydanda binlerce yaralı asker yatmaktadır. Ãabasının boÅuna olduÄunu anlarız.
-DonmuÅ Kare
Butch Cassidy and the Sundance Kid filminin sonunda, askerler tarafından köÅeye sıkıÅtırılan Butch ve Sundance ne yapacaklarını tartıÅtıktan sonra, gözlerini karartıp dıÅarı fırlamaya ve çılgınca ateÅ etmeye karar verirler. DıÅarı fırladıkları an yüzlerinde bir ÅaÅkınlık belirir ve sonra kare donar. Kamera, donuk kare üzerinden zoom out'la açıldıÄında, onları makineli tüfekli yüzlerce askerin karÅıladıÄını görürüz. Görüntü, bu donuk haliyle ve hiç bir silah sesi duyulmadan, bitiÅ müziÄinin baÅlaması eÅliÄinde kararır, THE END yazısı belirir.
-Mercekler
Hot Shots adlı komedi filminde pilot askerlerin hayatları hicvedilir. Bir sahnede komutan denetime çıkmıÅtır. İnsanların burnunun dibine kadar gelip, baÄıra çaÄıra aÅaÄılayıcı sözler haykırır yüzlerine. Sıra 'ÅiÅe dibi' diye tabir ettiÄimiz gözlükler takan bir gence geldiÄinde, kamera öznel bakıÅa geçer. Komutanı, 10 numara gözlük takan gencin gözlerinden görürüz. GeniÅ açılı ( bu örnekte balık gözü) objektif sayesinde, komutanın burnu patlıcan gibi bize doÄru uzar, konuÅurken yaptıÄı mimikler -örneÄin kaÅlarını indirip kaldırması- aÅırı komik bir izlenim bırakır. Eh, biz de güleriz haliyle, eÄlenir, neÅeleniriz...
Bazı filmlerde aÅık çiftler uzaktan sahil boyunca yürürken görünürler. Kameraya doÄru yürümelerine karÅın, hiç mesafe almıyorlarmıŠgibi gelir bize. Onların kendilerine has bu romantik dünyalarını yansıtmak ve bize doÄru yürüyor görünmelerine karÅın onları sahilin romantik atmosferinden çıkarmamak için, genellikle dar açılı objektif kullanılır. Odak uzaklıÄı çok uzun olduÄu için, nesnelerin yakınlaÅması ya da uzaklaÅması onların büyüklüklerini çok deÄiÅtirmez. Bu da onları, görünürde yürüyor olmalarına, yani zamanın geçiyor olmasına karÅın, büyülü, zaman içerisinde asılı kalmıÅlar gibi bir havayla yansıtır. AÅk, bir sonsuzluk ve zamanüstülük halesine bürünür. Eh, aÅık olmak isteriz haliyle, imreniz onlara, canımız çeker...
-Kurgu
Sapık filminde bir kadının duÅta bıcaklanarak öldürüldüÄü bir sahne var. Bütün duÅ cinayeti sahnelerinin atasıdır. YaklaÅık 60 saniye süren sahne, 90'e yakın çekimden oluÅur ve bir kez bile bıçaÄın saplanıÅını görmeyiz.! Süper, deÄil mi? (...SİNEMAYA TUTKULU BİR AÅKLA BAÄLANIN! SİNEMA, HARİKA BİRÅEYDİR!)
MahÅer filminde kahraman, kötü adamı boÄazlamak üzere sessizce odaya süzülür. The Doors'tan "This is the end" parçası çalmaya baÅlar. Sonra yerlilerin bir öküzü kurban ettikleri bir tören sahnesi gösterilir. Paralel kurgu sayesinde iki olay arasında bir iliÅki kurulur. İki ayrı olaya sırayla yapılan bir kaç kesmeyle devam edilir. Bir noktadan sonra artık sadece kurban törenini izleriz. Ãküz, bir kaç köylünün aynı anda indirdikleri bıçak darbeleriyle tam anlamıyla katledildiÄinde, kahramanın kötü adamı öldürdüÄünü anlarız. Doors'un müziÄi son darbeyi indirir. Mükemmel bir doruk sahnesidir. Bu sahnede senaristin payı ne kadardır bilemem, ama bu türden bir anlatıma baÅvurmak onun fikriyse, onu gerçekten kutlamak gerekir.
Benzer bir kurgu Mor Yıllar filminde vardır. Kocası tarafından itilip kakılan genç zenci kadın, kocasını usturayla tıraÅ eder. Bu sırada kesmeyle zencilerin yaptıÄı bir ayine geçilir. İlahi söylemektedirler... Sonra kesmeyle, adamın yüzünde ve gırtlaÄında gezinen usturaya geçilir. Sonra yine ayine... Bir kesmeyle kadının yüzüne geçilir: yüzündeki ifade deÄiÅmiÅ, boÅ boÅ bakmaya baÅlamıÅtır. Kadının yüzünden usturaya doÄru hafif bir kaydırma... eli usturayı daha sıkı kavramaktadır. Sonra kesmelerle, bir ayine, bir gırtlakta gezinen usturaya geçilir. Sonra tıraÅ sahnesine artık geri dönülmez, sadece ayinde giderek kendinden geçen koro üyeleri gösterilir.Ayin korosunun sesi giderek yükselir ve Åarkı doruk noktaya doÄru ilerler... Görmesek bile hissederiz: kadın, kocasının girtlaÄını kesti kesecek...Åarkı doruk noktaya varır: korodaki herkes (nedense sesleri hep mükemmel olan ÅiÅman zenci kadınlar özellikle) avazı çıktıÄı kadar baÄırır. Åarkı biter... sessizlik. Ãbür tarafa yapılması beklenen kesmenin yapılması için adeta yalvarırız yönetmene. Ve iÅte: Kesme! Kamera, adamın ayaklarından baÅlayarak yavaÅ bir pedestal-up hareketi ile yukarıya doÄru kayar, ta ki adamın boynuna gelinceye dek. Ne mi olmuÅtur? Bunu da haftaya, aynı gün ve aynı saate öÄrenebilirsiniz.