7-Karakter
I. Karakterin Ãnemi ve NiteliÄi
Senaryo yazarlıÄına yeni baÅlayanların karÅılaÅtıkları en büyük sorunlardan bir tanesi etkin ve ilginç karakterler yaratma sorunudur.
Ãykü, çatıÅma içindeki karakterlerin eylemlerinden doÄduÄu için karakter yaratma meselesi son derece önemlidir. Karakterler doÄruysa, öykü doÄal olarak onların oluÅturdukları yapı içerisinde geliÅir. Karakterler doÄruysa, olayları kontrol altına almaya ve kendi öykülerini yazmaya baÅlarlar.
Burada seyirci ilgisi ve özdeÅleÅme de önemlidir. Psikolojik bir süreç olan 'baÅkalarının duygularını anlayabilme' ve özdeÅleÅme yoluyla, karakterlerle sıkı iliÅki içine gireriz.
II. Etkin Karakterlerin İÅlevsel Bir Yapıya KavuÅturulmasında Belli BaÅlı Yöntemler ve Kurallar
Etkin karakteri iÅlevsel bir yapıya kavuÅturmanın bazı yolları vardır.
-KiÅilik Duygusu
-İnanılırlık
-DavranıÅ
-Belirsizlik
-DoÄrulamak
-Motivasyon
-Ãekicilik
-Güçlü ve Varlık sahibi olma
-EÅsiz ve bireysel olma
...gibi.
III. KiÅilik Duygusu
KiÅilik duygusu, karakterlerin gerçek kiÅilermiÅ gibi bir duygu uyandırmaları olgusunu anlatır. Yani karakterler sadece öykü için yaratılmıŠolduklarını hissettirmezler. GeçmiÅin yoÄurduÄu birer kiÅiliÄe ve öyküye sahip oldukları izlenimini verirler. Yazarın kuklası gibi görünmek yerine, kendi hayatlarını ve kaderlerini çizmek çabası içerisindeler.
Bunu saÄlamak için gerçek kiÅiler birer model olarak alınabilirler. Ya da deÄiÅik kiÅiler bir kiÅide birleÅtirilebilirler. Kendimizden ve yakınlarımız hakkında bildiklerimizden yola çıkmak, TV ve Sinemada karÅılaÅtıÄımız tiplerden yola çıkmaktan daha iyidir.
IV. Karakterin İnanılır Olması
İnanılırlık ilkesi gereÄi, karakterler inanılır olmalıdır. DavranıÅları; kiÅilikleri, bildikleri ve bizim onlar hakkında bildiklerimizle uyum içinde olmalıdır. Hareketleri, filmin (kültür) dünyası ile tutarlı olmalıdır. Ãünkü öykünün inanılırlıÄı, karakterlerin inanılırlıÄına baÄlıdır.
Karakterler, film koÅullarının çaÄrıÅtırdÄı güçlü duygu ve heyecanları verebilecek çok yönlü kiÅiliklere sahip olmalıdırlar.
V. Karakterin DavranıÅları
Karakterlerin davranıÅları önemlidir. Film karakterleri, davranıÅlarıyla, neyi nasıl yaptıklarıyla ve söyledikleriyle nitelendirilirler; karakter olmaya baÅlarlar.
Senaryo yazarı, roman yazarının lüksüne sahip olmadıÄından, karakter kesin, ayırt edilebilir ve herÅeyden önce davranıÅsal bir yöntemle sunulmalıdır. KonuÅma uslubu, kullandıÄı sözcükler, tavırlar, giyim biçimi... bunlar biraraya geldiÄinde kiÅiye bir anlam/deÄer biçmemizi saÄlayan ögelerdir.
Dressed to Kill'ın giriÅ bölümündeki kadın karakterin çiziliÅini anımsayın. İki kez, bir kere oÄluyla, bir kere de psikoloÄuyla konuÅur. Bunun dıÅında onu davranıÅları ile tanırız: Banyoda mastürbasyon, haz aldıÄı Åüpheli olan bir seviÅme sahnesi, müzede yanına bir erkek oturunca ayaklarının oynamaya, sallanmaya baÅlaması, seviÅtiÄi erkeÄe anlamlı sözlerin yer aldıÄı bir not yazmaya çalıÅması, eldivenini, evlilik yüzüÄünü, külodunu ve sonunda da hayatını kaybetmesi... Mimikler, jestler, hareketler, giyim kuÅam, nesne ve olaylara yönelik tepkiler... bütün bunlar karakteri oluÅturmakta son derece etkili olmuÅ, bir kiÅilik duygusu yaratmıÅtır. ÃldürülüÅüne çok da kayıtsız kalamadıÄımız bir kiÅilik.
Senaryo yazarı bazen tanımlar verir. Bunlar karakterin kendisinden olduÄu kadar baÅkalarının söylediklerinden de kaynaklanabilir. YurttaÅ Kane filminin baÅında Kane hakkındaki haber bültenini anımsayın.
Karakterlerin birbirlerine karÅı gösterdikleri davranıÅlar da bize bilgi verir. Onları tanımamızı saÄlar. ÃrneÄin neyi (ne tür davranıÅları, tavırları, kiÅilikleri) sevip sevmedikleri ortaya çıkar. ÃrneÄin kimler karakterimizin dostu, kimler düÅmanı?...Bunlar hep karakteri üreten Åeylerdir. Vampirle GörüÅme'de Brad Pitt ve Tom Cruise birbirlerini karÅılıklı olarak nasıl kuruyor, diÄeriyle mücadele ederken kendilerini belirginleÅtiriyorlarsa; Seven'de de Brad Pitt'le Morgan Freeman birbirlerini iliÅkileri içerisinde öyle kuruyorlar. Yardımcı karakterleri de unutmayın. Vampirle GörüÅme'de küçük kızın olay örgüsüne dahil olmasıyla ve karakterlerden birine (Brad Pitt'e) daha yakın durmaya baÅlamasıyla, izleyicinin Tom Cruise'a mesafesi nasıl artıyorsa; Seven'de Brad Pitt'in karısının Morgan Freeman'a yakın durmaya baÅlamasıyla, Brad Pitt'in aslında çocuk kalmıŠbir yetiÅkin olduÄu da daha belirgin biçimde hissedilmeye baÅlanıyor.
Kısacası: Brad Pitt olmadan, ne Morgan Freeman Morgan Freeman, ne de Tom Cruise Tom Cruise olurdu; ve de tersi.
Unutmayın: sözünü ettiÄimiz bu Åeyler görsel olarak, açık ve davranıÅsal yöntemlerle sunulmalıdır.
VI. Karakterin Belirsiz/Bilinmeyen Yönleri
Etkin karakterlerle ilgili bazı belirsizlikler vardır. HerÅey önümüze hazırlop konulmaz. Gerçek kiÅilerde olduÄu gibi, karakterlerin de bilinmeyen, gizli yönleri vardır. HerÅey yerli yerinde ve açık görünse de, onlarda daha pek çok Åeyin varolduÄunu hissederiz. Bu belirsizlik izlenimi, kendi duygu ve motivasyonlarımızı karaktere yansıtabilme olanaÄı saÄlar. Yani izleyici, karakterin bilinmeyen yönlerini kendi tahminleri, hatta kendine iliÅkin imgesiyle doldurur.
Karakterin gizli kalan bir yönünün son derece önem taÅıdıÄı filmlerden bir tanesi, derste izlediÄimiz Dressed to Kill filmidir. PsikoloÄun çift kiÅilikli olduÄunu bilmez, onu sadece heteroseksüel erkek yönüyle tanırız. Michael Caine hakkında bilmediÄimiz Åey, içinde, heteroseksüel yönünü kıÅkırtan kadınları öldürmesini emreden ikinci bir kiÅiliÄin, gerçekte olmayı istediÄi kadın kiÅiliÄinin yattıÄıdır. Bu, filmin baÅında iÅlenen cinayetin aydınlanmasındaki en önemli noktadır. Bu gizli yön olmadan, filmin doruk noktası da mümkün olmazdı. Doruk nokta, bu gizli kiÅiliÄin açıÄa çıkmasıyla ve fahiÅe kızın katilin adını ararken aslında katilin kucaÄına düÅmüŠolmasıyla mümkün olmuÅtur. Böylece temel sorun/çatıÅma'nın (Katil kim? Tek görgü tanıÄını yokedebilecek mi?) doruk noktaya (Katil etkisiz hale mi getirilecek ? Yoksa tek görgü tanıÄını yok mu edecek?) dönüÅmesi ve baÄlanmasında, psikolok karakterinin gizli yönü temel araç olmuÅtur.
VII. Karakterin Kendini DoÄrulaması
Karakterleri basitçe iyi ya da kötü olarak deÄil, geçmiÅ deneyimlerin ÅekillendirdiÄi kiÅilikler olarak alıp iÅlemek gerekir. Birisinin geçmiÅini biliyor ve bu geçmiÅin kiÅiliÄi üzerindeki etkilerini görüyorsak, yaptıklarını psikolojik açıdan haklı bulabilir ya da en azından anlayabiliriz. Dolayısıyla karakter kendisini doÄrulamiÅ olur: Kendini doÄrulama ilkesi budur.
Kötü adamlar bile sadece 'kötü kiÅiler' deÄildir. Benlikleri doÄrultusunda hareket eden çok yönlü kiÅilerdir. Bu, hareketlerinin nedenini anlayabilmeye ve onları doÄrulayabilmeye yardımcı olur. Bunu ihmal edersek, kötü karakterlerimiz fazlaca düz kalır. Eylemlerinin motiflerini anlamamaya, hatta davranıÅlarını budalaca bulmaya baÅlayabiliriz: Michel Chion'un bir senaryo yanlıÅı olarak saptadıÄı "budalaca hareket eden kiÅiler" sorunu tam da böyle bir ihmalkarlıktan doÄar.
VIII. Karakterin Motivasyonu
Karakterlerin öykü boyunca yaptıkları hareketlerin altında uygun bir motivasyon yatar. DiÄer bir deyiÅle: Karakterlerin amaçlarının ve davranıÅlarının arkasında mantıklı ve anlamlı bir "neden" vardır. Bu istek ve niyetler, kim oldukları ve öykü içinde bulundukları koÅullara baÄlıdır.
Motivasyonlar dinamiktir. Karakterlerin hareketlerinin temelini oluÅturur ve onları yönlendirirler. Bazı motivasyonlar köklüdür, yaÅamın tüm akıÅını yönlendirirler. Bazı motivasyonlar ise duruma baÄlıdır. Ãykünün geliÅimine baÄlı olarak deÄiÅirler.
Motivasyonların yapısı tutarlılık gösterir. Bu nedenle karakterlerin hareketlerini doÄrularlar.
Yazar, karakteri yönlendirecek bazı motivasyon dinamikleri belirler. Dahası, yazar, karakterlerin (mantıklı ve tutarlı) amaçlarına ulaÅmalarını saÄlayacak motivasyonlarla ilgilenmek zorundadır.
Karakterin amacı mastar fiille belirlenir: ".....-mak/-mek".
-Suçluyu yakala-mak
-Cinayet kanıtını ele geçir-mek
Bunlar film boyunca karakterin aksiyonlarını belirleyen genel amaçlardır. Ancak, daha durumsal aksiyonları belirleyen de gene amaçlardır:
-Napalm bombalarından kaç-mak
-Bozulan motoru tamir et-mek
Genel amaç: Hayatta Kalmak Durumsal amaç: yanan binadan bir çıkıŠbulmak
Karakter öykü içinde bir amaçtan diÄerine ilerledikçe, yazar her amacın arkasındaki motivasyonun hem karaktere, hem de duruma uygun olmasını saÄlar.
Bu nedenle kendinize sık sık sormalısınız: Karakterim bunu niye yaptı? Tepkisi aÅırı mı, yoksa az mı? Tepkisi, verilmek istenen ruh halini tam olarak yansıtıyor mu? Tutarlı mı, deÄil mi? Vs.
Bu arada: aksiyonu doÄrulayabilmek adına motivasyon ararken, "karakterim sarhoÅtu, esrar çekmiÅti, ne yaptıÄını bilmiyordu" gibi bahaneler uydurmayın sakın. Seyirci bunları yutmaz. Karakterin deÄil, yazarın esrarı fazla kaçırdıÄını düÅünecektir: "ÃekmiŠçekmiÅ yazmıÅ!" Bu tür açıklamalar öykünün genel yapısıyla tutarlıysa durum deÄiÅir elbette. ÃrneÄin Gemide filminde olduÄu gibi. Burada karakterlerin uyuÅturucu etkisi altında hareket etmeleri, bir dizi kriz/bunalım, çeliÅki va çatıÅmanın zeminini saÄlar. Kimi gençlik filmlerinde ise genel motivasyon bizzat motivasyonsuzluktur. Hayatta yapacak bir Åey yoktur, o yüzden de nasıl esiyorsa öyle yaÅanmaktadır. ÃrneÄin Trainspotting'de olduÄu gibi. Ancak yine de filmin bir dramatik hedefi ve kiÅilerin bir tutarlılıÄı vardır. Bu, pek çok durumsal motivasyonun yaratılmasına baÄlı: kız tavlamak, eroin bulmak vs.... HerÅeyin ötesinde, film kahramanının temel amacı, motivasyonsuzluÄu yenip, kendine hedefler bulmaktır; vatan ve millete olmasa bile, kendine faydası olan biri olmaktır. Dolayısıyla filmin çatıÅması "bu hayattan kurulabilecek mi?" sorusu ve bu soruyla ilgili bir dizi sınavın atlatılması (uyuÅturucu tedavisi görmek, iÅ bulmak, düzenli bir hayat kurmak) üstüne kuruludur. Kahraman bu iÅi bir ara kıvıracak gibi görünse de sonunda vazgeçer: "Ev sahibi olmayı seç, televizyon sahibi olmayı seç, evlen, çoluk çocuÄa karıÅ, bankada hesap açtır... hayatı seç!... Pekiyi ama böyle birÅeyi neden yapayım ki?"
IX. Karakterin KliÅe Olması Sorunu
KliÅe karakterler yaratmak kolay, kliÅe olmayan karakterler yaratmak ise zordur. (Bu lafın kendisi de biraz kliÅedir aslında)
KliÅe karakterler basit, tek boyutlu, yapmacık ve fazlaca belirgindir genellikle. Bunlar kolayca tanımlanabilirler:
-yoksul sanatçı
-alkolik muhabir
-arayıÅtaki Åair
-dar görüÅlü Åerif
-deli profesör
-altın kalpli fahiÅe
KliÅe tiplerin bir avantajı, seyirci tarafından kolayca tanınmalarıdır. Fakat burada tanınan, kliÅedir aslında, karakter deÄil.
KliÅe tiplerin türleri vardır. ÃrneÄin esas oÄlanın yanında gezinen, ama onun kadar zeki ve akıllı olmayan erkek. Buna "İkinci Adam" da deriz. Genellikle filmin sonunda, esas kız kadar güzel ve uyanık olmayan "İkinci Kız"ı alır. Dokunmayın Åabanıma filminde Kemal Sunal esas oÄlandır ve filmin esas kızına (Ahu TuÄba) ilgi duyar. Bu ilgiden kaynaklanan giriÅimler bir dizi komik duruma neden olur. Bir de Kemal Sunal'ın yanında yer alan ve onun kardeÅini canlandıran bir yardımcı erkek karakter (Haluk Akçatepe) vardır. Bu küçük kardeÅ Kemal Sunal'a oranla daha çok itilir kakılır ve Kemal Sunal'a oyun oynayayım derken her defasında salak durumuna düÅer. Otoriter babanın (Hulusi Kentmen) estirdiÄi teröre karÅın filmin sonunda Kemal Sunal güzel ve akıllı kızla evlilik izni koparır. Åamar oÄlanı olan erkek kardeÅ de bu sırada hizmetçi kızla bir iliÅkisinin olduÄunu itiraf eder. Otoriter baba baÅta biraz kızsa da (tokatlar eÅliÄinde: "Neeeeee? Sennn de mi?... Vayyy ittt! Vayyy eÅÅÅekk!") sonunda ona da evlenme izni çıkar (Hem döver, hem severiz netekim). Ãifte düÄün mutluluÄu yaÅanır. Herkes hakkettiÄine kavuÅmuÅtur.
Ãzgün tipler ise kökleÅmiÅ bir tipin ilkörnekleridir (arketipleridir). Biriciklikleri o kadar önemlidir ki, tümüyle özgün bir tipi temsil ederler. Sonradan onların çok sayıda taklitkleri yapılır. ÃrneÄin Faust, Othello ve Don KiÅot gibi.
X. Güç ve Varlık
Karakterler güç ve varlık taÅıyor olmalılar. Tabi ki kastedilen Karakterin Mike Tyson gibi dolar milyoneri ve kodu mu oturtur cinsinden olması deÄil. Sözü edilen karakterin anlatı içerisindeki iÅlevini yerine getirebilecek niteliklere sahip olması ve rolü içerisinde silikleÅip kaybolmaması. DiÄer bir deyiÅle, karakterler öyküyü ve çatıÅmayı taÅıyabilecek kadar güçlü olmalıdırlar. 'Zayıf' karakterler bile zayıflıklarını güçlü bir Åekilde ortaya koymalı.
XI. Karakterin Ãekici Olması
Karakterler çekici olmalı, çekicilik taÅımalı. Fakat bu, onlar Cindy Crawford, Michelle Pfeiffer, Cameron Diaz ya da Tom Cruise, Brad Pitt, Antonio Banderas gibi olmalılar anlamına gelmez. DiÄer bir deyiÅle, burada çekicilik, sadece dıŠgörünüÅten kaynaklanan cazibe anlamına gelmemektedir. Bu daha çok, ilgimizi çeken farklı kiÅilikler olmaları gerektiÄi anlamına gelir. Bunlar yaÅamları ve sorunlarıyla ilginç, merakımızı uyandıran bir biçimde uÄraÅırlar. Seven'deki yaÅlı zenci dedektif (Morgan Freeman) bu anlamda (olgun erkekleri tercih ederim dedirtecek kadar) çekicidir. Kent yaÅamı, mesleÄi ve gündelik hayatın sorunlarıyla ilgilenmenin kendine has bir yolunu geliÅtirmiÅtir. Bu onu çekici, hatta karizmatik kılar.
Bu arada sadece iyi ana karakterin deÄil, kötü ana karakterin de çekici olması öykünün yararınadır. Heat ve Face/Off 'daki kötü karakterleri anımsayalım. Ayrıca Leon'daki acımasız, esrarkeÅ ve rüÅvetçi polis (çekici, karizmatik, ve zeki erkek) Gary Oldman var.
Faye Dunaway, bazı ünlü mankenler ya da aktrisler kadar güzel olmamakla birlikte, son derece çekici kadın portreleri sunar- Bonny & Clide, Kondor'un Ãç Günü, Arizona Rüyası. Ãnemli olan güzellikten önce, karakterin bir Aura, bir haleye sahip olmasıdır. Bu da sadece fiziksel çekicilikle olabilecek bir Åey deÄildir. Bilmem James Dean filmlerini izlediniz mi? Anti-kahramanları canlandırmıŠolan Dean'in çekiciliÄi günümüzde dahi geçerlidir. Onu çekici kılan yakıÅıklılıÄı kadar zayıflıÄı, kırgınlıÄı ve hüzünlü halidir. 1950'lerin Refah Toplumunda (Eisenhower dönemi Amerika'sında), parlak yüzeyin altında gizlenen eÅitsizliklerle ve hayal kırıklıklarıyla Don KiÅotvari bir mücadeleden asla vazgeçmez. AsiliÄi, ne olursa olsun adaleti savunması ve sıradan insanların mutluluÄu için kendinden bile vazgecebilmesi, onu çekici kılar. O, kaybedenler kulübünün parlak ateÅidir.
İskoçyalı filmindeki ana karakter, sadece uzun saçlı ve yakıÅıklı bir erkek deÄildir, aynı zamanda ona özgünlük ve karizma veren ve deÄiÅik bir yaÅam tarzı izlemesini gerektiren ölümsüzlüÄe sahiptir. Aynı oyuncu, bu kez Metro (Luc Besson)filminde kısa, daÄınık ve saman sarısı saçlara sahiptir. Fakat yine çekicidir. Metronun yeraltı dünyasında marjinal bir hayat sürer. Kaykaylarla ortalıkta gezinip ufak tefek zararsız hırsızlıklarla geçinir... Bu onu, doÄrudan yakıÅıklılıktan kaynaklanmayan bir çekiciliÄe büründürür. İlginç bir tiptir yani... zaten İsabelle Adjani de ona hasta olur .
XII. Karakterin EÅsiz ve Bireysel Olması
Karakter, eÅsiz ve bireysel olmalı.
Etkin karakterler bireyselleÅmiŠözellikleri ve kendine özgü nitelik ve üsluplarıyla eÅi olmayan karakterlerdir.
Åarlo, Komser Kolombo, Annie Hall, Kwai Köprüsü'ndeki Albay Nicholson, 2001 Uzay Macerası'ndaki bilgisayar HAL burada akla gelecek örneklerdir.
Karakterlerdeki bazı özellikler, diÄerlerine göre daha fazla vurgulanırlar. İzleyici karakterlerle ilgili olarak öncelikle bunları anımsayacaktır.
XIII. Karakterin Belirgin Kılınmasında Etiketleme Yöntemi
Karakteri bireyselleÅtirmenin bir yolu, onu bazı özel simgelerle, tavır, jest ya da giyim tarzıyla, veya davranıŠve konuÅma biçimiyle etiketlemektir. Bunlar, bir taklitçinin karikatürize ederken abartacaÄı cinsten Åeyler olabilir: Åive, ÅiÅmanlık, daÄınık saç...
Etiket, özelleÅtirirken, abartıya kaçmamalıdır. Ãünkü abartı kolayca sululuÄa dönüÅebilir.
Bazı etiketleme örnekleri verelim:
-İyi, Kötü ve Ãirkin filminde mızıka çalan silahÅör kovboy.
-Uzay Yolu'ndaki Mister Spok'un sivri kulakları ve yeÅil kanı. (Kanı yeÅildir, çünkü insan kanı gibi demiroksit bazlı deÄil, bakıroksit bazlıdır, dizideki açıklamaya göre.)
-Sherlock Holmes'un büyüteci.
-Åarlo'nun (Charlie Chaplin) bastonu, bıyıÄı, Åapkası, yürüyüÅü... kısacası herÅeyi. (Åarlo filmleri sizi sadece güldürüyor, ama aÄlatmıyorsa, bir sorun var demektir. Åarlo, kalpsiz bir dünyanın kalbidir.)
XIV. Karakteri İzleyiciye Tanıtmanın/Sunmanın Yolları
Karakterler bize deÄiÅik yollardan tanıtılır. Ama yine de karakteri tanıtmanın bazı kuralları vardır.
Bazı karakterler yavaÅ geliÅir. Onları aÄır aÄır tanımaya baÅlarız. Bunları tanımak filmin geliÅimiyle mümkün olur. Yine de yazar, genellikle o karakterle ilgilenmemiz ve hemen bir duygu baÄı kurmamız için, onun ana özeliklerini çok çabuk oluÅturur.
Yazar, önemsiz karakterleri de hemen tanıtabilmenin yollarını bulur. Bunlar perdede kısa süre için göründüklerinden, geliÅimlerini görmek oldukça güçtür.
Karakterleri tanıtmanın bir yolu, onlara ait mekanları serimlemek olabilir. ÃrneÄin Åöyle bir sahne düÅünün: Sahne basit bir açılmayla baÅlar ve kamera hemen aÄır biçimde kaydırma yapar. Bir odanın içerisinde gezinmekteyiz. Rastgele çıkarılıp fırlatılmıŠbir çorap... çıkarılırken ters yüz olmuÅ bir pantalon... eÄri büÄrü bir Cola kutusu... üzerinde matematik formülleri olan kitap ve defterlerin birbirine girdiÄi karma karıÅık bir masa... bir bilim kurgu romanının kapaÄı.... bir King Kong maketi.... bir Pamela Anderson posteri... yataÄın altında duran bir Playboy dergisi... çok sayıda CD ve kaset... bir Metallica çıkartması.... bir Baseball Åapkası ve sopası... bir otomobil sporları dergisi... bir çift ayak...Amerikan bayraÄı motifli yorgan boyunca kaydırma... saçları darmadaÄın ve horlayarak uyuyan 13-14 yaÅlarında bir çocuk... üstünde süpermen simgesi olan bir piyaması vardır. ..
Karaktere iliÅkin kafanızda birÅeyler oluÅmuÅtur sanırım.
İnsanları bir konuda seçim yapma durumunda bırakmak da kiÅiliÄi sergilemenin bir yolu olabilir: Adam karÅıdan karÅıya geçerken hemen yanı baÅında yaÅlı bir kadın vardır. Kadın geçmeye çalıÅır ama korkar. Adam iki adım atar, kadının olduÄu tarafa bakınca duraksar, geri döner, kadına gülümseyerek bir Åeyler söyler, kadın da ÅaÅkın ama sevinçle gülümsedikten sonra, adamın koluna girer ve birlikte karÅıya geçerler... Ne iyi niyetli bi adam, di mi?
İnsanları herhangi bir iÅle uÄraÅırken göstermek de hayatları ve ilgileri konusunda bir fikir verir.
Thelma&Louise filminin hemen baÅındaki sahneyi anımsayın. İÅe gitmek üzere hazırlanan bir adam, ona kahvaltı hazırlayan bir kadın. Adamın kadını aÅaÄıladıÄı, kadının ise sürekli alttan almaya çalıÅtıÄı bir konuÅma. Karakterlerarasındaki bu iliÅki, bu iliÅki çerçevesinde yaptıkları ve söyledikleri, ve ortamın bu sıradaki gergin/münakaÅalı hali... iÅte bütün bunlar bize karakterleri Åip diye çiziverir. Sadece son sözü deÄil, genellikle bütün sözleri söyleyenin erkek olduÄu, erkeÄin baÅarısından yararlanabilme karÅılıÄında kadının ona hizmet ettiÄi bir üst-orta sınıf Amerikan ailesinin tipik fertleriyle karÅı karÅıyayız. İÅe gitme vaktı sırasında koparılmaya çalıÅılan bir izinden çıkardıklarımız bunlar.
Müzik Kutusu adlı film, karakterin sunuluÅunun etkili ve ekonomik serim açısından taÅıyabileceÄi önemi son derece iyi somutlaÅtıran bir örnek. Filmde eskiden iÅkenceci olan yaÅlı bir adam, onun kızı ve de kızının çocuÄu, yani torunu arasındaki dostça ve samimi iliÅkiler anlatılır. Film, dedenin iÅkenceci geçmiÅinin ortaya çıkarılması süreci üstüne kurulduÄundan, dedenin sunuluÅu bu gizin sona kadar ortaya çıkmaması ya da en azından bize inanılır görünmemesi açısından son derece önemlidir. Ãünkü dedenin iyi biri olduÄuna dair inacımızı erken yitirdiÄimizde, onun iÅkenceci olduÄunu belgeleyen fotoÄrafların bulunması üstüne kurulu olan doruk noktanın çarpıcılıÄı azalırdı. Bu nedenle dedenin sunuluÅu önem kazanmaktadır: dede, torunuyla oynayan, sevecen ve son derece yumuÅak biridir. Sözgelimi her sabah torunuyla jimnastik yapıp onunla Åınav çekme yarıÅına giriÅir. İleri yaÅına raÄmen de torununu hep yener ve onunla hafiften alay eder. Bu yaÅlı adamı severiz; ilkeli, ama ilkeli olduÄu kadar da tonton biridir. İÅkenceci olduÄu iddiaları ortaya atıldıÄında, buna pek inanmayız. Bize sunulmuÅ olan karakterin iÅkenceci olması pek olası görünmez bize; yani dede ve iÅkence sözcüklerinin biraradalıÄı biraz zorlama görünür. Filmin sonuna kadar dedeye duyduÄumuz inanç, onun iÅkence ettiÄini gösteren fotoÄrafların ortaya çıkmasıyla tam anlamıyla sarsılır. Son ana kadar buna ihtimal vermemiÅ, onun aklanacaÄı anı beklemiÅtik. Ancak dedenin en sevdiÄi iÅkence yöntemine ilÅkin ipucu, daha torunuyla oynarken bize sunulmuÅtu: Dede, insanları öldürmeden önce onlara bir son bir kurtuluÅ Åansı verirmiÅ. Onu Åınav çekme yarıÅında yenenleri öldürmeyeceÄine dair söz veriyormuÅ. Ne var ki, iÅin içinde ufak bir numara da var: insanlara süngüler üzerinde Åınav çektiriyormuÅ. Dede kurbandan önce yorgun düÅerse kurban kurtuluyormuÅ. Ancak dedenin performansı çok üstünmüÅ. Dedenin bir türlü yorulmaması ve kurbanların da daha fazla dayanamaması sonucu, kurbanlar süngülerin üzerine düÅüp can veriyormuÅ. Dedeyi yenen hiç olmamıÅ. Karakteri sevimli ve ileri yaÅına raÄmen dinamik biri olarak tanıtmanın basit bir aracı olan Åınavlar, dedeye olan inancımızı sarsan en önemli kanıta da dönüÅür böylece. Karakterin tanıtımında önemli bir iÅlev yerine getiren Åınavlar, onu sonda iÅkenceci olduÄuna inanmamızın ve sarsılmamızın da aracı olur.
XV. Karakterin GeliÅim Göstermesi ve DeÄiÅmesi
Karakterler geliÅim ve deÄiÅim gösterirler.
Karakteri oluÅturmak bir süreç iÅidir. Karakterler edindikleri deneyimlerle geliÅirler. DiÄer karakterlerle iliÅkileri ve olaylar onları Åekillendirir.
Yeni bir geliÅmenin gerçekleÅme olasılıÄı ve karakterde onda gördüÄümüzden daha fazlasının bulunduÄu duygusu, içten ve örtük de olsa her zaman vardır.
Filmin geliÅimine koÅut olarak karakteri tanıdıkça giderek onunla daha çok ilgilenmeye baÅlarız.
Baba filminde, mafya ailesinin genç üyesi Michael, baÅta ailenin iÅlediÄi cinayetlerin karÅısındayken, sonradan deÄiÅerek bu eylemleri yöneten acımasız biri olur.
Guguk KuÅu'ndaki hareketsiz ve pısırık kızılderili, sonda isyan edip, koca cüssesi ve gücüyle duvarı yıkıp tutsakların kaçmasını saÄlar.
Thelma ve Louise'deki bir zamanların evhanımı Thelma, sonlara doÄru, eski hayatıma dönemeyecek kadar deÄiÅtiÄini ifade eder. (Kocası olacak o herife dönmemesi, uygar dünya adına sevindiricidir)
XVI. Karakter ve DeÄer Yargıları ÃatıÅması
DeÄer yargılarının çatıÅması karakterlerde sıkça görülen bir özelliktir. ÃoÄunlukla kiÅisel deÄer yargıları, istekler ya da zevkler çatıÅır. Ãykülerin iç geliÅimleri genellikle bu tür çatıÅmalardan doÄar.
KiÅilerin çeliÅkileri, açmazları ve zaafları sözkonusudur.
Boileau'un önerisi Åudur: "Yüce Ruhlara Bazı Zayıflıklar Verin".Bu onları daha gerçek kıldıÄı gibi, çatıÅmanın dallanıp budaklanmasını, yani öykünün daha iyi ve çokyönlü geliÅmesini saÄlar.
Seven'daki karakterlerin zayıflıkları ve çeliÅkileri nelerdir, bir anımsayın bakalım. Brad Pitt, kararlı ve güçlü görünmekle birlikte, fevri davanır ve fazla duygusaldır. Morgan Freeman ise, çok güçlü görünmesine raÄmen, sonda bir açık verip, katile tokat atmaz mı? Oysa daha önce hiç bir Åekilde Åiddet göstermemiÅ ve hep aklıyla hareket etmiÅtir, duygularıyla deÄil. Freeman, Brad Pitt'i o kadar iyi tanır ki, onun, sadece karısının deÄil, henüz doÄmamıŠçocuÄunun da öldürüldüÄü fikrine dayanamayıp katili öldüreceÄini sezer. Bunu sezdiÄinde, aklın yapabileceÄi hiçbirÅey yoktur. Akıl ve mantıÄın durduramadıÄı Åeyler ise bize acı verir. Katil, Brad Pitt'i punduna getiren -ve oyunu kaybettirecek olan- cümleyi ("ÃocuÄunu yanlıÅlıkla öldürdüm, karının hamile olduÄunu bilmiyordum" cümlesini) söylediÄinde, Morgan, en korktuÄu cümlenin söylenmiÅ olmasından kaynaklanan çaresizliÄine dayanamaz ve katile tokati yapıÅtırır. Aslında dayanamadıÄı ve karÅısında çaresiz kaldıÄı Åey, olayın gidiÅatını sezmiÅ olması ama bu gidiÅatı durduramayacaÄını da bilmesidir. (Olacakları bilmek ama onları önleyememek, Truva'lı Kassandra'ya tanrı Apollon tarafından verilen cezaydı. Kasandra onunla evlenme sözü vererek geleceÄi görme yetisini elde eder, ancak bu yeteneÄi elde ettikten sonra onunla evlenmekten cayar. Kendisine yapılan yamuÄa çok kızan Apollon ise Kassandra'nın aÄzına tükürerek onu cezalandırır: GeleceÄi görmeye devam edecek, ama aÄzından çıkan sözlere kimse inanmayacaktır. Kassandra Truva'nın baÅına gelecekleri önceden görür, ama kimseyi buna inandıramaz. Olacakları önceden bilmesine raÄmen önleyemez. Bu korkunç bir acı çekmek anlamına gelir. Pek çok melodramın baÅarısı, izleyiciyi Kassandra konumunda tutmasından kaynaklanır: izleyici olacakları anlar, ama karakterler ısrarla o sona doÄru ilerler, hem de seve seve yaparlar bunu) Fakat, Freeman bu davranıÅıyla, Brad Pitt'in inanmakta henüz tereddüt ettiÄi katilin iddiasını da doÄrulamıŠolur. Katil bile ÅaÅırır: "Demek bilmiyordu?" Brad, Morgan'ın bu davranıÅından katilin iddialarının gerçek olduÄunu anlar. Sonrası trajedi. Brad, katili vurur ve öcünü alır; ama oyunu kazanan katildir; hem bu, hem de öbür dünyada.
Ãte yandan kentte kalıp kalmamak, iÅi bırakıp bırakmamak, Morgan Freeman'i film boyunca bırakmayan iç çatıÅmasının, deÄerler çatıÅmasının kaynaÄıdır. Sonda iç çatıÅması da çözülür: kentin ona ihtiyacı vardır. "Buralarda" olacaktır.
Thelma ve Louise'deki deÄer çatıÅmalarını hatırlayalım: Adalete teslim olsak mı olmasak mı? Bunların baÅımıza gelmesi, benim suçum mu, senin suçun mu? Evlerimize, eski hayatımıza geri dönmenin bir anlamı olabilir mi, olamaz mı? Erkekler bir gün adam olur mu, olmaz mı? Bütün bunlara verdikleri nihayi yanıt etkileyici olduÄu kadar da acıdır: İki kadın Grand Kanyona uçarken, Yıldırım Türker'in bir deyiÅiyle "onların hissettiklerine duyarlılık göstermeyen sistemin suratına kapıyı çarpmıÅ" olurlar.
XVII. Karakterlerarası İliÅkiler
Film öykülerinin çoÄunluÄu, karakterlerarası iliÅkilerden doÄar ve geliÅir.
Film öyküsünde ilginç iliÅkiler önemlidir. Bayan Daisy'nin Åöförü filminde yaÅlı bir yahudi kadınla onun yaÅlı zenci Åoförü arasında geliÅen ilginç dostluk ve dayanıÅma iliÅkisi ele alınır. YaÄmur Adam'da genç bir yuppiyle onun otist abisi arasındaki ilginç iliÅki iÅlenir. Arslan Adam dizisini çoÄumuz hatırlarız. Bu dizi, fiziksel nedenlerle cinsel iliÅkiye yer olan bir aÅka dönüÅemeyen (ne de olsa adam bir arslandır!), bu nedenle de dostluk iliÅkisi arkasında gizlenmek zorunda kalan platonik bir aÅk üstüne kuruluydu. Genç, saf ve güzel bir kadınla kelimenin tam anlamıyla arslan gibi bir delikanlı arasındaki ilginç iliÅki sözkonusudur.
Yazar, karakterlerin birbirleriyle ilgili duygularının neler olduÄunu, neler istediklerini, iliÅkilerinin nasıl oluÅup, çözülüp, geliÅip ya da deÄiÅtiÄini bilmelidir. ÃrneÄin birbirlerine neleri söyleyip, neleri gizlerler? KiÅiler arasındaki karÅılıklı çabalar nelerdir ve bunlar nasıl karÅılanmakta ya da saklı tutulmakta? Oynanan kiÅilerarası oyunlar, aralarındaki çatıÅmalar nelerdir? Bir kiÅinin kendi hakkında kendisinin dahi bilmedikleri Åeyleri bilenler var mı? Bu soruları Seven filmi için sorduÄumuzda, kiÅilerarası iliÅkilerin bu filmde son derece önemli bir rol oynadıÄını görürüz: Morgan Freeman, Brad'ın baba olacaÄını bilir, daha sonra katilin planını sezer ve son olarak Brad'in aynı anda hem karısını, hem de çocuÄunu kaybettiÄini bilir. Brad bunları hep sonradan ve çok acı yollardan öÄrenir. Ãte yandan Brad'in karısı Gwyneth hamile olduÄunu kocasından gizler; ayrıca Morgan'ı yemeÄe davet ettiÄinde Brad'in bu planından haberi yoktur vs... Katil ise Brad'in fotoÄraflarını çekmiÅ ve zamanla onu kıskanmaya baÅlamıÅtır. Ãyle ki, Brad'e duyduÄu hayranlık iliÅkisi ikili bir sonucu beraberinde getirir: bir yandan onun karısını öldürür, diÄer yandan ise mücadele ettiÄi suçlardan birini -kıskançlık- kendi iÅlemiÅ olur. Böylece Brad'le iliÅkisi yeni bir boyut kazanır gözünde: suçunu ona itiraf edecek ve aynı zamanda Brad'in onu cezalandırmasını saÄlayacaktır. GörüldüÄü gibi, kiÅilerarası iliÅkiler ve bunlar çerçevesinde karakterlerin birbirleri hakkında düÅünükleri Åeylerle birbirlerinden sakladıkları Åeyler önemli bir yer tutar Seven'de. Ve bunlar olmadan, filmin finali mümkün olamazdı.
Dressed to Kill'deki polisin herkesten, özellikle de fahiÅe kızdan sakladıÄı Åey, aslında katili yakalamak üzere olduÄu ve kızı bu amaçla kullandıÄıdır. Aynı zamanda katil Bobby kiÅiliÄini de taÅıyan psikolog Caine'dan saklanan Åey ise, onun çift kiÅilikli ve katil olduÄunun anlaÅıldıÄıdır. Caine, tek görgü tanıÄını öldürüp son izleri de yokedeceÄini zannederken, katil olduÄu çoktan anlaÅılmıÅtır. Tabi burada önemli bir nokta, bunun sadece ana karakterlerden deÄil, izleyiciden de saklanmıŠolmasıdır.
Karakterler arasında oluÅturulacak kontrast, hem ilgi yaratması hem de seyircinin karakterleri ayırdedebilmesi için önemlidir. Bunlar zıt deÄerler, motivasyonlar, duygular, mizaç, konuÅma biçimi ve fiziksel görünüŠgibi unsurlar olabilir.
Bazı filmlerde çok yönlü ve hayli karıÅık iliÅkiler görülebilir. ÃrneÄin Truffaut'nun Jules ve Jim filminde bir aÅk üçgeni söz konusudur. Ãldüren Cazibe filmi, evli bir erkeÄin barda tanıÅtıÄı bir kadınla yaÅadıÄı görünüÅte zararsız ve hemen unutulacak olan bir one-night-stand'le (tek gecelik iliÅki) baÅlar. Ne var ki, bu aldatma, baÅına olmadık iÅler açar. Kadın adamın peÅini bırakmaz; adamın karısıyla tanıÅır, tehdit etmek amacıyla çocuÄunu kaçırır vs. ÃocuÄun sevgili tavÅanını da kaynar suda haÅladıktan sonra, adamın karısını ve sonunda da adamı öldürmeye kalkar. Ãıkarılacak ders: Tek çare tekeÅlilik!
Ãte yandan rahat ve zevkli arkadaÅlık iliÅkilerini de pek çok filmde görebiliriz: Cehennem Silahı, X Files, Thelma&Louise, Tango ve Cash...
Ãzellikle aile iliÅkileri bazı filmlerde son derece önemlidir. İngmar Bergman'ın pek çok filmi, büyük ve kalabalık ailelerin yüzeydeki uyumları altındaki sorunları iÅler ve bunları insani varoluŠçerçevesinde deÄerlendirip yorumlar. ÃrneÄin kendi filmi olan Yaban Ãilekleri kadar, senaryosunu yazdıÄı ve oÄlu Daniel Bergman'ın yönettiÄi Pazar Günü Ãocukları filmi de bu yönelimi sergiler. Bu filmler kiÅilerarası iliÅkilerin ve karÅılıklı etkilenimlerin örülmesi açısından mükemmel bir duyarlılıÄa sahiptirler.
Bazı filmlerdeki iliÅkiler ise bir ömre bedeldir; Fellini'nin "Sinema modern insanın ayinidir" lafını yüzümüze çarparlar adeta: Godard'ın Serseri AÅıklar'ındaki kadınla (Jean Seberg) erkek (Jean-Paul Belmondo) arasındaki iliÅki inanılmaz hoÅ anlar içerir. ÃrneÄin bir sahnede, seviÅtikten sonra yatakta uzanmıÅ, sigara eÅliÄinde hayattan ölüme dek tüm insani konuları içeren bir konuÅma yaparlar. AÅk, ölüm korkusu, yaÅama istenci, umut ve keder birbirine karıÅır. İnsan tekinin tam da savunmasızlıÄından ve kırılganlıÄından beslenen iradesi olaÄanca gücüyle açıÄa çıkar. VaroluÅçu bir destanla karÅı karÅıyayızdır. Bize sorulmadan bu yaÅama savrulmuÅuzdur. Onu anlamadan da gideceÄiz. Ne yapmalı; ölümün saçmalıÄına, etin bıcak tarafından kolayca yarılması karÅısındaki savunmasızlıÄın iÄrençliÄine, geceleyin kendimizle baÅbaÅa kaldıÄımızda varoluÅumuzu hissediÅimiz karÅısında duyduÄumuz yalın dehÅete raÄmen, nasıl ve neden inatla yine de yaÅamayı seçmeli ve sevmeliyiz o zaman?
Bergman'ın Persona filminde ise, genç ve sıradan bir hemÅire kızla, insanların sesini duyurabilmeleri için son çare olarak kendilerini yakmaya kalkıÅmalarının arkasındaki o çaresizliÄi doÄuran dünyaya tepkisini konuÅmama kararı alarak dıÅavuran ve ruh saÄlıÄı bozuk olan bir kadın arasındaki iliÅki ele alınır. HemÅirenin sessizliÄi bozmaya ve kadını konuÅturmaya yönelik çabası giderek bir kendi kendine psikanaliz seansine dönüÅür: Genç hemÅire (hepimizin dost ya da arkadaÅ kazanmak için, yani baÅkalarının bize açılmaları karÅılıÄında gerekli bedeli ödemek üzere yaptıÄımız gibi) kendini anlatmaya baÅlar, kimi masum suçlarını ortaya döker. Ancak sıradan anıların anlatılması giderek bir günah ve suçları itiraf etme durumuna dönüÅür. HemÅire konuÅtukça peÅini hiç bırakmamıŠolan acılar ve kiÅilik kaygıları su yüzüne çıkar. Fiziksel ve ruhsal acı karÅısındaki iÄrenç savunmasızlık, bir zamanlar baÅka insanlara yapılan ve alçaklıÄı akıl almaz olduÄu için hep sır olarak saklanmak zorunda kalınan eylemler, cinsel arzuların güçlülüÄü ve denetlenemezliÄi karÅısında duyulan panik ve utanç karıÅımı dehÅet... kısacası hemÅirenin neredeyse iki saatlik monoloÄu, modern insan denen ruh çöplüÄünün belgeseline dönüÅür. Utanç ve çeliÅkilerini ortaya döktükçe, hemÅirenin kendinde saptadıÄı ve izlerini zihninden silemediÄi irrasyonelliklerinden kaynaklanan kendine yönelik öfkesi, suskunluÄu yeÄleyen kadına yönelir. Kazanılmak istenen sessiz dost, yargısını belli etmeyen, dolayısıyla da hemÅirenin kendisini daha da suçlu hissetmesine neden olan bir yargıça dönüÅür. HemÅire aslında yalvarmaktadır: Bir Åeyler söyle, beni rahatlat, sana itiraf ettiÄim kötülükler karÅısında vicdanımı dindiren sözler söyle (kendimde gördüÄüm tüm kötülüklere raÄmen kendimi sevebileceÄim ve kendimle barıÅık yaÅayabileceÄim bir yere konumla beni). Fakat boÅuna bekler. Sonuç: az daha Åiddet kullanımıyla sonuçlanan bir doruk nokta; hemÅirenin bir tenceredeki kaynar suyu tam kadına doÄru fırlatacakken, kadının "dur" diyerek konuÅmama yeminini bozması. Sonrası geçiçi bir çözülme; birbirini ve kendini kabullenme, sıcak gözyaÅları. BaÅkalarına karÅı deÄil, ancak kendimize karÅı kazanabiliriz. Kendimizle sürekli yüzleÅmekten korkmamalıyız: çok acı verse de. Modern olmak, bir yenileyici özyıkımdan diÄerine sürüklenmektir. Yıkarken yapmak, yaparken yıkmak biçimindeki yazgımızı sevmek zorundayız.
Ãhö öhö... konumuza dönersek: Film öyküsünün önemli bir bölümü kiÅilerarası iliÅkiler aÄına baÄlıdır.
XVIII. Yan Karakterler
Yan karakterler her filmde mevcuttur.
Bu karakterler ancak yazar izin verdiÄi ölçüde ilginçtirler.
EÄer çok kısa bir süre görüneceklerse, tanıtımları, önemli özelliklerinden bir ya da ikisi vurgulanarak yapılmalı.
Yan karakterler tip olmaya yatkındırlar. Ãünkü öykü içindeki iÅlevleri, aksiyonlarını motive eden nedenleri doÄrulamaya çalıÅmaktan daha önemlidir. Yani iÅlev, çok abartılmamak Åartıyla kendini doÄrulamanın önüne geçer.
Ancak iÅlevleri, ana karakter rolleriyle beslenen birer düz oyuncu olmalarıyla da sınırlı kalmamalıdır. ÃrneÄin Batman filmindeki Robin, fazlasıyla iÅlevsel, dolayısıyla düz ve silik kalır. Batman'in sadık uÅaÄında bile daha çok kiÅilik vardır. Oysa Cehennem Silahı'ndaki Joe Pesci, çok itilip kakılmasına raÄmen, çokboyutlu ve kendi doÄruları olan biri olarak çizilmiÅtir. Yine Thelma & Louise'de duyarlı polis rolündeki Harvey Keitel'i düÅünün. Yan karakter olmasına karÅın, ayrıntılı biçimde çizilmiÅtir.
XIX. Karakter ÃeÅitleri
Gelelim bazı karakter çeÅitlerine: BildiÄiniz gibi, karakterler çeÅit çeÅittir... (keh keh)
Komik karakterler genellikle çok abartılıdırlar. Ciddi durumlarda rahatlama saÄlarlar. ÃrneÄin Star Wars'daki sakar ve fırlama robotlar ya da Cehennem Silahı'ndaki üçkaÄıtçı, palavracı, gürültücü ve çenebaz emlakçı Joe Pesci gibi.
Kötü adamlar her eve lazım denecek cinsten karakterlerdir. Kötü olmaları çekici olmalarına engel deÄildir. ÃrneÄin Leon'daki polis Gary Oldman ya da Heat'deki soyguncu Robert De Niro ya da Face/Off'daki alçak Nicholas Cage. Bunlar "Nefret etmekten hoÅlanacaÄımız adamlar"dır. Hatta kimilerinden nefret bile edemeyiz. Kötü kiÅilerin de bir kiÅiliÄi vardır. Bu nedenle kötü adamlarınınızı yaratırken, onlara iyi adamlara gösterdiÄiniz özenin aynısını gösterin.
Bir de insan olmayan karakterleri anımsatmakta yarar var: Yunuslar, köpekler, dinozorlar, bilgisayarlar, robotlar, yaratıklar, uzaylılar vs...bunların hepsi bir biçimde insanileÅtirilerek karÅımıza çıkarlar. ÃrneÄin Jurassic Park'taki deÄiÅik deÄiÅik dinozorlar arasında karakter farkları vardır. Yırtıcı oldukları kadar akıllı olan Tyrannosauros Rex'lerin yanı sıra, onlardan daha küçük, ama daha sinsi yaratıklar olarak sunulan yırtıcılar vardır vs... Ancak bu 'esnaf kurnazlıÄı' sıkça kendi tuzaklarına kendilerinin düÅmesiyle sonuçlanır. Oysa T-Rex'ler kendi tuzaklarına düÅmezler ve dalga geçme konusu olmazlar. 2001'deki bilgisayar HAL'in ise acayip bir karizması var. Fakat o soylu, mesafeli, ince hesaplı ve soÄukkanlı İngiliz Beyefendisi, filmin sonunda devreleri sökülürken yalvarır: "Dur Dave, dur...korkuyorum. DüÅüncelerimi kaybetmekten korkuyorum." HAL, tıpkı gerçek bir karakter gibi (düÅünememek düÅüncesi ölüm korkusunun temelinde yatar ve insanidir) çeliÅkiler, kaygılar ve belirsizlikler taÅımıŠolur. Bu onu son kertede, güdülere baÄlı olarak daha mekanik bir davranıŠsergileyen Jurassic Park dinozolarına göre karakter olmaya çok daha fazla yaklaÅtıır. Bazen evler, mekanlar, kentler baÅlı baÅına birer karakterdir. Spielberg'in ilk uzun metrajlı filmi olan Düello'daki kamyon basbayaÄı bir karakterdir: siyah giyinen, hiç bir Åeyden sakınmayan, öfkeden kuduran, intikam ateÅiyle yanan ve gözü dönmüŠbir katil adayı! Kamyon sonda uçuruma yuvarlandıÄında manyak bir sürücüden deÄil, manyak bir kamyondan kurtuluruz. Hatta damlayan kanı görmemize raÄmen sürücüyü görmeyiz. Bunun yerine pekala kamyonun motor yaÄı damlatılabilirdi.
XX. Karakterlerin Adları
"İnsan adı kadardır" diyor bir arkadaÅınız verdiÄi ödevde. DoÄruya doÄru. ÃrneÄin Heat'teki soyguncunun adı Abidin olsaydı, karizmasının yarısı gitmiÅ olurdu.
Aslında adlar çok Åey anlatırlar. Ãzellikle de isimleri taÅıyan kiÅileri en fazla birbuçuk iki saat süren bir filmde bir iki sahne boyunca görüyorsak. Böylece, bir karakterin uzun uzun nasıl biri olduÄunu anlatmak yerine, onu belli çaÄrıÅımlar uyandıran bir isimle tanıtırız sözgelimi. Burada kuÅkusuz kültürel çaÄrıÅımlardan da yararlanırız. Kemal Sunal'ın ÅapÅal rolleri oynadıÄı filmlerdeki adı genellikle ya Apti, ya da Åaban'dır. Mükremin, delikanlılıÄı az çok çaÄrıÅtırır. Tarkan, kahramanlık çaÄrıÅımı yapar. Türkan, Gönül, Sevim, Pervin gibi isimler annelerinin dizinin baÅından ayrılmayan namuslu mahalle kızlarını akla getirir. Cüneyt, Murat ya da Kemal, efendi ve terbiyeli adamları akla getirirken, Behçet, Haydar, Tayyar biraz daha üçkaÄıtçı tipleri akla getirir vs.
Gerçekten de düÅünmeye deÄer: Namuslu bir kasiyer kızın adı ne olabilir?(Filiz?) Askeri lisede okuyup geleceÄi parlak olan bir teÄmen adayı? (Kemal?) Hızlı araba kullanmaktan hoÅlanan ve kızlara laf atan mahallenin bıçkını?(Serdar?) Kasabın çekingen ama çalıÅkan çıraÄı?(Mustafa?)Madamın paralarını aÅırtan bakıcı kız? (Kezban?) Numara 14'te viziteye çıkan ve aslen Adanalı olan hayat kadını? (Rüya?) Pamuk iÅçilerinin aÄaya karÅı baÅkaldırısını örgütleyen genç iÅçi? (Yılmaz?) Bir mafya babası ?(Haydar?) Onunla mücadele eden genç ve idealist bir hukukçu ?(Vedat?)
Burada seçilen ismin rengi, tonu, tınısı çok önemlidir. Sert bir delikanlı için daha uygun isimler Kerem ya da Ekrem midir, yoksa Mülahim ya da MüÅfik midir? İdealist bir genç gazetecinin adı Hulusi mi olmalı, yoksa UÄur, Umut filan mı? 1990'larda güzellik yarıÅması kazanan genç bir kızın öyküsünü anlatacaksanız, adını Müzeyyen ya da Kerime mi koyarsınız, yoksa Burcu, Esin, Sibel, Ebru, Esra ya da Defne mi?
Kendimi ilk derste, "Merhaba, ben SatılmıŠIÅıÄan" diye tanıtsaydım, kafanızda canlanan "hoca" imgesi daha farklı olmaz mıydı.
Kantinde tanıÅmak için fırsat kolladıÄımız kızın/oÄlanın adının Hanzade/Zihni olduÄunu ilk duyduÄumuzda, Åöyle bir iki saniye duraksamaz mıyız?
Pek çok fıkrada olduÄu gibi, kimi filmlerde isimler cinsiyete iliÅkin yanılgılar yaratmak için kullanılır. ÃrneÄin uzun uzun Duygu diye birinden sözedilir, ama bu kiÅi erkek çıkar. Ya da tersi, Ãmit diye sözü edilen biri aslında kadındır.
Ãte yandan, isimler kadar, lakaplar da önemlidir. ÃrneÄin mahalle delikanlısının adı Ekrem'dir, ama herkes ona Eko der. Müzeyyen'e komÅu teyzeler kısaca MüziÅ der. Tekin'e kısaca Teko, Muharrem'e ise Maho derler vs... Bu kısaltmalar ve lakaplar karakterin ilk izlenimini belirli ölçüde deÄiÅtirir. Lakap kullanımı özellikle kiÅilerarası iliÅkilerin derecelerini ve atmosferini belirtmenin yararlı bir yoludur. Eko, Teko ya da Maho, karakterlerin bir kliÄe ya de çeteye üye olduklarını ima etmeye ya da vurgulamaya yarayabilir söz gelimi.
Bir de "İnek", "Profesör", "Jilet" vb. lakaplar vardır. Bunlar da karakter hakkında ipucu verir. ÃrneÄin Jilet lakaplı biriyle kavgaya tutuÅmanın, saÄlıÄımız açısından yararlı olmayacaÄı açıktır.
"TanıÅtırayım: George... bu da Frank" ile "Sizleri tanıÅtırayım... Sayın ekselansları Sır George Quincy Chamberlain... ve de sayın ekselansları Sır Frank Lloyd Attenborrough" diyalogları arasındaki fark, basit bir çaÄrıÅımıı aÅıp, bize karakterler hakkında sınıfsal, kültürel vb. ipuçları verir.
Karakterlerin isimleri telaffuz etme biçimleri, iliÅkilerinin niteliÄini belli eder:
"George, bana Åu kalemi uzatır mısın lütfen?"
"Elbette, Bay Cromwell"
"Peter tatlım, okul nasıl gidiyor bakalım?"
"Bilmem..."
"Bilmem de ne demek öyle?"
"Bilmiyorum iÅte... canım çok sıkılıyor, Vera Teyze. (aÄlamaya baÅlar)"
"Oooo, gel bakalım teyzene... ne yaptılar sana, anlat bakalım."
"Adın neydi?
"Michael Wilkins"
"Tamam, Åimdi beni dinle Michael...
"Adınız neydi?"
"Wilkins... Michael Wilkins"
"Evet Bay Wilkins, Size söylemek istediÄim...."
Sırf isim kullanımından ve diyaloÄun gidiÅatından bile, kiÅilerin yaÅ, iliÅki dereceleri ve aralarındaki hiyerarÅık düzen hakkında bir Åeyler öÄrenebiliyoruz bu diyaloglarda. Oysa kiÅileri daha görmediniz, di mi?
İsimler bazen açık ya da örtük imalar yapar. Angel Heart'ta insan kılıÄına giren Åeytanın adı Bay Lucifer'dir. Lucifer ise aslında Åeytanın adlarından biridir. Bir Alman TV dizisinde insan kılıÄındaki Åeytanın adı Baron Lefuet'tir. Lefuet'i tersten okuduÄunuzda 'Teufel' sözcüÄü çıkar. Bu da Åeytan sözcüÄünün Almancasıdır.
Åiddeti seven, kadın düÅkünü, arsız ve kanun tanımaz bir dedektifin adı olsa olsa ya Mike Hammer, ya da Dirty (kirli) Harry olabilirdi.