ANASAYFA

HABERLER SAYFASINA DÖN

 

ÇEKİM GEZİLERİ

 

"İstanbul Film Atölyesi" öğrencileri,  "Esir Şehrin İnsanları" filminin set gezisinde.

 

Şabanözü ÇEKİM GEZİSİ

BSB TURİZM İŞBİRLİĞİ İLE...

20 - 21 Eylül

09:00 Sinematek ÖNÜNDEN HAREKET Büklüm s. 16/B

11:00 Şabanözü VARIŞ TEPE ZİYARETİ

13:00 ÖĞLE YEMEĞİ (dahil) (ÇORBA, ETLİ GÜVEC, SARMA, SALATA, TURŞU, YOĞURT, AYRAN, HÖŞMERİM, İÇECEK)

14:00 ÇEKİM ÇALIŞMALARI + SERBEST ZAMAN

17:00 ANKARA’YA HAREKET

19:00 TUR SONU

Fiyat 1 KİŞİ : 50 YTL

İLETİŞİM: Burak AKICIER: sinematek@gmail.com

YANINIZA ALMANIZ GEREKLI  MALZEMELER: Sırt çantası, Yürüyüşe uygun bir bot (altı dişli, bileği kavrayan), 1 lt su, Yedek iç ve dış giysi, çorap, spor ayakkabı, Varsa kullandığınız ilaç ve kozmetikler, güneş gözlüğü. Kamera, Fotoğraf makinesi, Tripod, band, film. Not: Herhangi bir sağlık sorununuz varsa lütfen belirtiniz.

Toplanma, Kalkış Yeri ve Saati: 09:00 Sinematek ÖNÜNDEN HAREKET Büklüm s. 16/B

Hizmetler: Ulaşım ve Rehberlik Hizmetleri, Kamera Eğitimi.Öğle yemeği: Yörede bir lokantada yerel yemekler yenilecektir. Molada çay ve poğaça

REZERVASYON : Bu formu doldurarak rezervasyonunuzu kesinleştirebilirsiniz. Rezervasyon iptali için turdan önce 48 saat içinde saat 17:00’e kadar haber verilmesi rica olunur.

Ücret : Kişi başı toplam ücret: 50 YTL’dir.

ÖDEME ŞEKLİ             O Araçta nakit      

 

“BEYPAZARI GEZİSİ”

KATILIM FORMU

BEYPAZARI GEZİSİNE KATILMAK İÇİN ÖN KAYIT YAPTIRMAK İSTİYORUM.

AD/SOYAD                  : …………………………………………………………………………….

D. TARİHİ VE YERİ    : ………………………………………………………………………………

İŞ & EV TEL                 : ………………………………………………………………………………

CEP / GSM TEL          : ………………………………………………………………………………

E - MAİL                      : ………………………………………………………………………………

BİR YAKININIZIN TELEFONU: ………………………………………………………………

Yukarıdaki uyarıları dikkatle okudum. Her türlü önleme rağmen bu gezinin risk taşıyabileceğini ve bundan doğabilecek olumsuzluklardan gezi görevlilerini sorumlu tutmayacağımı beyan ederim.

Formu doldurduktan sonra sinematek@gmail.com adresine gönderiniz.

(TURSAB'a bağlı olmayan herhangi bir kurum, denek, vakıf... gezi ve tur düzenleyememektedir. Sinematek Derneği bu geziyi BSB Turizm ile ortaklaşa olarak gerçekleştirmektedir)

 

BİR İSTANBUL GEZİSİNDEN NOTLAR...

Merhaba sevgili dostlar...

İstanbul gezisine katılamayan arkadaşlara neler yaptığımızı anlatayım.

Cumartesi günü, -13 nisan- İstanbul'daydık. Fakat hava muhalefeti, yağmur, çamur derken “Yılan Hikayesi” nin çekimleri ertelendi. Sabah 11.00 de Carlos Saura’nın paneline katıldık. Panel sonrasında afişlerimizi imzalattık. Toplu halde foto çektirdik. Salonda 60-70 kişi vardı. Bizim grup 16 kişiydik. Biz taaaa Ankaralardan gelmişiz fakat İstanbullu sinemaseverler Saura’ya  ayıp etmiş. 70 lik delikanlıyı bir daha nerede dinleyecekler sanki.

Sonrasında saat 13.00 de TRT Stüdyolarını gezmeye gittik. “Bir Bebek Var” dizi filminin platosunu gördük. Kendi adıma bu güne dek Türkiye’de gördüğüm en iyi plato olduğunu söyleyebilirim. Çalışanların ellerine, emeklerine sağlık.

Plato çıkışında büyük stüdyoda -Yücel Yener Stüdyoları-  C.tesi akşamları yayınlanan loto çekilişinin de olduğu eğlence programı için stüdyo hazırlıkları vardı. Eh bu da kaçırılmayacak bir çalışmaydı. Işıklar, sis cihazları, jimmy jeep,  efekt ışıklarının göz alıcı gezintileri, çalışan kamera arkası ekibin koşuşturması... Mikrofonların denenmesi “ses kontrol bir iki bir iki.....”, yönetmenin talimatları.... vb. vb. TRT Stüdyolarını gezdirdiğin için çok teşekkürler sevgili X. Devlet memuru olduğun için adını vermeyeyim. N’olur n’olurJ)

(İnsan kendi adını bir stüdyoya verir mi?  -hele ki hala yaşarken- Bu nasıl bir megolamani oluyor acaba? Mahmut Tali Öngörenler, İsmail Cemler ... ve TRT’ye Türkiye yayıncılık hayatına o kadar katkı yapmış onlarca insan dururken...)

Neyse TRT den çıktıktan sonra bir yerlerde yemek yedik. Bir yerlerde diyorum çünkü grupla yemek yemenin en zor yanı budur bilirsiniz. Herkesin başka başka istekleri olunca aynı yerde yemek yemek de imkansız tabi ki. Grup bölününce daha sonrasında buluşmak da biraz zor oldu. Ben saatte bir Yüksel’i aramaya ve setin kurulup kurulmayacağını sormaya devam ediyorum. Ama hala yağmur çiseliyor.

Fakat çoğunluk yine benimle beraber Beyoğlu - Yeşilçam turuna devam etti. Figüranlar kahvehanesindeyiz. Bu yabancılar kim. Burada ne işleri var, Reklamcılar olmasın sakın... bakışlarını atlattıktan sonra, etraftaki  tüm yüzler tanıdık gelmeye başlıyor. Adlarını hatırlamasak da yüzleri hiç yabancı değil.  Eski ya da yeni çekilmiş birçok filmden "ben bu adamı tanıyorum" hissi yaşıyorsunuz. Az karbonatlı çaylarımızı içtikten ve Yönetmenler Derneği, Oyuncular Derneğini görüp geçtikten sonra Yeşilçam Pasajı'na girdik. Yüzlerce film afişi, eski 8mm, 16, 35 mm. filmler, sinema kitapları, sinemayla ilgili hediye babında ıvır zıvır... Bir iki afiş almayı ihmal etmedik tabi ki.

Diğer grupla hala buluşamadık. Sanırım bizi ektiler...

Bu küçük gezi bizi biraz yordu. Firuzağa’ya gidip bir çay molası vermek gerek. Yine Yüksel’i aramaya ve setin kurulup kurulmayacağını sormaya devam ediyorum.

Buradaki yüzler de tanıdık geliyor. Aslında hepsinin isimleri mutlaka ve mutlaka ya bir dizinin ya bir sinema filminin ya da bir tv programının jeneriğinde yer almıştır. Aaa. Yan masada İlker Berke. Angaradan dostumuz. İstanbul'a yerleşti ve kameramanlığa devam ediyor.  Sarılıp sarmalaşıyoruz. Ne arıyorsun burada. Ya sen ne arıyorsun dan sonra biraz muhabbet. Akşam Nevizade'de buluşmak için sözleşiyoruz ve üniversiteli bir kızın kısa filmi için mekan bakmaya gidiyor İlker. Piyasanın genç kameramanlarından. İlk uzun filmini Ahmet Uluçay’la çekti. “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” Mayıs ya da Haziran da kurgusu bitiyormuş, salon bulabilirse gösterime girecekmiş... Bizim en sevgili köylü sinemacımız da bu arada hastaymış... Kendisine çok geçmiş olsun.

Yağmur çiselemeye devam ediyor. "Güzel" Oktay Abiyi de -Oktay Güzeloğlu- arıyorum bu arada. Dernek telefonu cevap vermiyor. Hah şimdi meşgul çalıyor. Bilenler bilir; O biraz uzun konuşur.:-))) Tekrar aramaya gerek yok. “Hadi arkadaşlar hemen İstanbul Kısa Film Derneği'ne gidiyoruz...”  ...Dernekteyiz. "Kaptan Katamaran" da dernekte bizimle buluşuyor. ASİNEMA'nın iyi-yazar dostlarından. Herkes Kaptanla tanışmaktan şaşırmış durumda ve mutlu oluyor. Oktay Abi ile bir saati aşkın hoş bir muhabbet yapıyoruz. Sohbet yapıyoruz dediysem çoğunlukla konuşan her zamanki gibi kendisi oluyor... ;-)) Sohbetin ana konusu elbette ki Türkiye’de kısa film... Zorlukları, ekonomik durum, yaratım eksikliği ve kısa film kimlerin elinde?  - bu konuda bir şeyler yazmam gerek artık diye düşünüyorum-

Teşekkürler Beyoğlu Garibanlarının Cenazesine katılan tek kısa filmcimiz... Teşekkürler Sevgili "Güzel Oktay Abim". Umarım festival istediğin gibi olur. Hadi İstanbullu kısa filmciler, sinema dostları bir omuz atın da şu festivali yüzünüzün akıyla bitiriverin.

Hava hala kapalı, yağmur çiselemesine ara veriyor, akşam olmak üzere. Yüksel'i son kez arıyorum. Çekimin yarına ertelendiğini söylüyor. Yarın 10.00 da AKM önünde buluşmak üzere bizimkilerle ayrılıyoruz.

İstiklalde bir aşağı bir yukarı yürüyoruz. Beyoğlu'nda yürüyüp de Ankaralı görmemek olur mu? Yarım saat içinde 5 Ankaralı ile karşılaşıyoruz; Festivale gelenler, hafta sonu kaçakları, işi olanlar...

Vakti kerahat de gelmiş. Balıkçılar Pasajı'ndan gelen kokular ayaklarımızın yönünü de değiştiriyor. Gsm ye gelen msj ile adımlarımız hızlanıyor. Nevizade Sokak'tayız. Şehr-i İstanbul'un anasonla yıkanmış kaldırımları. "Beyoğlu'nun Arka Yakası". Piyasanın tam orta yeri ve de piyasa vakti. C.tesi akşamı. İlker sokak birahanelerinden birinde üç-beş teknik adamla oturmuş biralıyor. Bize de üç bira geliyor. Oh soğuk soğuk üç bira havada tokuştuktan hemen sonra boğazımda. Gecenin Fatih Ekspresi, günün İstanbul sokaklarının ayak yorgunluğu ve söz verip de gidilemeyen bir setin tüm stresi bir anda alkolün içinde boğuluveriyor.

Ya Mahur epey yorulmuşuz birader. Recep cepten arıyor. Bugün 4 film izlemiş. Yorgunmuş, özür dileyip gelemeyeceğini bizi evde beklediğini söylüyor. Bu gece Recep’e misafiriz. Biz de acayip yorgunuz ya. İki biradan sonra İlker'e veda edip, Ortaköy'e zıplıyoruz. Ortaköy'e gelinirde sahilden yürümeden geçilir mi? Küçük bir Ortaköy turundan sonra Dereboyundaki kokoreççilerden bir yarım bir çeyrek alıyoruz. Onlar hazırlanana dek ikişer tane midye dolma. 6 tane de paket yap abicim. Yol üzerinden biraları alıp Köprünün ayaklarına yakın Recep'in evinin yolunu tutuyoruz. Recep 4 film izledikten sonra hemen yatmak istiyor ama soğuk biraları görünce de –ve bizi de- dayanamayıp ikiye dek sohbete devam. Sinema, müzik. Receple Mahur yaklaşık aynı yaştalar ve aynı müziklerden hoşlanıyorlar bu çıkıyor ortaya ve uzun bir Türk Sanat Musikisi sohbeti ve ziyafeti. Gözlerimizden uyku akıyor. Hadi cumba yatak.

O nasıl bir uyuma öyle. Deliksizinden. 10.00 da AKM de olacağız. Masadaki saate bakıyorum. Saat; Ümit Ünal’ın dokuzu. –Kafamdan Festivalde yasaklanacağı haberleri ve içimden okkalısından bir küfür geçiyor- Çaydanlığı ocağa koyup gazete ve fırından ekmek alıp geliyorum. Her yer festival haberleriyle dolu.

Sofrayı hazırlıyorum. Biraz sesli hareket ediyorum ki bizimkiler de uyansınlar. Cep çalıyor. “Hocam nerede kaldınız?” masa saatine bakıp daha saat 09.20 diyorum. 10.20 imiş. Ah Recep. Ah Recep. “Saatleri İleri Alma Enstitüsü”nü okumadın mı be abicim... Cep telefonunun saatine bakıyorum gerçekten 10.20. Bizimkiler AKM önünde yaprak vermeye başlamışlar.. Onlara biraz gezinmelerini bizim yeni kalktığımızı ve “Yılan Hikayesi” setinin 12.00 de Aksaray / Yenikapı’da kurulacağını söylüyorum. 11. 00 de AKM önünde buluşmak üzere kavilleşiyoruz.

Bir duş, sıkı bir kahvaltı, dinlenmiş bir beden, mutlu bir ruh sağlığı ile Recep'i Feriye Sineması'nın gişesine tezlim edip yola devam ediyoruz.. Bu gün hava sıcak ve güneşli...

Çocuklar arıyorlar. Bir kısmı İstiklal'de bir Kısmı Aksaray'da. İstiklaldekiler tesadüfen bir film seti ile karşılaşmışlar bizi çağırıyorlar. Aydın Sayman’ın yönettiği “Sır Çocukları ” filminin setindeyiz. Sokak çocuklarını, tinercileri anlatan bir film. Çekimlerine yeni başlanmış. Disiplinli bir set. Set aralarında çalışanlarla küçük sohbetler. Berberde geçen bir sahnenin çekimi. Yarım saat içinde sahne üç kez tekrar ediliyor.

Yarım saat kadar sette kaldıktan sonra Aksaray otobüsüne binip Yenikkapı'da iniyoruz. Açık Otoparkı buluyoruz. Çekim üssü burası. Sevgili Yüksel Aksu karşılıyor bizi. Gelsin çaylar gitsin kahveler. Çekim ekibi trafikteki sahneler için yollarda imiş. Bir saat kadar bekliyoruz. Ayak üzeri uzun bir sohbete başlıyoruz. Yeşilçam, diziler, oyuncular.... Assmab’ın anlattıklarına bizler Fransız kalıyoruz. (Assmab bir Fransız ve Tevfik Fikret Lisesi'nde Fransız Edebiyatı öğretmeni, minyon ve 16-17 sinde gösteriyor ama 25 yaşında ve iyi bir sinemacı... Yakında adını sık sık duyarsınız diye şimdiden tanıtıyorum)

Yemek zamanı gelmiş. Catering firması setin yemeklerini getiriyor. Tüm çalışanlar alıyor. Fazla gelmiş. Yüksel bize de yemek ayırtıyor. Tam set yemeğine yamulurken çekimdekiler, arabalarla hızla üsse döndüler. Ortalık birden curcunaya dönüyor. Mehmet Ali Alabora –nam-ı diger Memoli-, Nail Kırmızıgül ve Süleyman Turan  arabadan iniyorlar.

Kamera asistanları Tatlıses Prodüksiyondan kiraladıkları vantuzu söküyorlar. Onlarla beraber yemeklerimizi yiyoruz. Ankaradan gelen sinema atölyesi öğrencilerini sette görmek çok hoşlarına gidiyor. Kısa sohbetler ve hızlı bir yemek faslından sonra sanayi sitesinde bir yolda set kuruluyor. Önceleri çevrede birkaç meraklı var. Fakat ne zaman ki Memoli setteki rolü için arabadan çıkıyor işte o zaman etraf bir anda kalabalıklaşıyor. Ben diyeyim 400 siz deyin 500. Gelip geçen arabalar klaksonlarıyla Memoliyi selamlıyorlar. Genç kızlar ve bizim gruptaki kızlar:-) hayranlıkla süzüyorlar Memoliyi. Yakışıklı çocukmuş, hiç böyle beklemiyordum, çok da sıcak ve sevimli... Çevredeki küçük çocuklar Memoli Memoli diye tempo tutuyorlar. İyi ki sesli çekim yapılmıyor diyorum içimden. Nihat Durak bu trafik yoğunluğundan sıkıldığı ve biraz da kızdığı için seti Yüksel'e devrediyor. Kalan planları Yüksel çekiyor.

Süleyman Turan yanımıza geliyor. Onun çekimine daha epey var. Ayak üzeri uzun bir sohbet başlıyor. Yılmaz Güney’le yollarının ayrılması konusunda pek bir şey söylemiyor. Ben özellikle çizgi roman üzerine sohbet etmeyi yeğliyorum. Çizgi roman yahoogroups’unda onunla ilgili yazılanlardan söz ediyorum. Çok hoşuna gidiyor. Sanırım internetle pek ilgisi olmadığına biraz pişman oluyor. Nejdet Şen, Manara, Morris, Turhan Selçuk, Kudret Sabancı’nın çizgi roman sitesi, eski Tarkan, Karaoğlan, Ustura Kemal, Ten Ten, Red Kit serileri...

Gazetedeki çizgi romanlarını, kitap olarak basmasını öneriyorum. Biraz kafasına yattı gibi...

“Senin sıran geldi Süleyman Abi” diye çağırıyor asistan kız. Hadi bakalım sete. Biraz önce yanımızdaki 51 yıllık sanatçı, hoş sohbet, esprili insan hemen Komiser rolüne geçivermiş.

Bizim grup set tozu yutmaktan pek mutlu. Bence de. Şu seti görmüş olmak bir çok teorik dersten daha iyi motive eder...

4 saat kadar sette kalıyoruz. Çekim bitiyor. Bir iki kişi Süleyman Abinin yanında... Onlarca kişi ise Memolinin. İmza almak, fotoğraf çektirmek için sıraya giriyorlar. Memoli bir dükkana girerek/kaçarak kurtuluyor kalabalıktan. Ve arabası dükkanın kapısına getiriliyor. Memoli hemen arabaya binip herkese el sallayarak bu hengameden vınlıyor. Yanına bizim esmer güzeli öğrenci kızımızı da alarak uzaklaşıyor. Yakışıklı, sevimli bir polis kahraman tipi yaratmanın sonuçları.... Nihat Genç’in dediği gibi “bu dizinin, bizim polisi sevimli, yakışıklı, akıllı gösterme çabaları nafile... Gerçek hayatta bizim polis böyle değildir. Bu dizi bir kırılma yaratıyor. Bu kırılmayı siz sanatçılar ancak yeniden kırabilirsiniz, kırmalısınız...”  Demek kolay da yapmak bu ülke koşullarında biraz zor sevgili Nihat... 

Yüksel bizi Taksime bırakacak. Nail Kırmızıgül’ün arabasına biniyoruz. “Hadi Firuzağa'da bir yorgunluk çayı içelim”. Peki içelim. Tanınmış bir dizi oyuncusu ile aynı arabada giderken insanlara bakıyorum. Naili tanıyanlar hemen tepki veriyorlar. Ya selamlıyorlar ya korna çalıyorlar ya da birbirlerine gösteriyorlar. Nail herkese selam vermekten yorgun. Eee bu da meşhur olmanın bir sonucu elbet. Katlanacaksın, başka yolu yok.

Firuzağa'da çaylarımızı yudumluyoruz. Saat 17.00 olmuş. Ben 18.00 Ankara otobüslerine yetişmek üzere vedalaşıyorum. Bizimkiler biraz daha İstiklal turu yapacaklar.

Taksimden Beşiktaş'a inmek epey zaman alacak. Beşiktaş Fener maçı var. Etraf hınca hınç bir kalabalık. Her yer polis dolu. Dolmuş gıdım gıdım ilerliyor. Polisler kalabalığı dağıtmak ya da kontrol altında tutmak için uğraşmakta... Bir grup Beşiktaş taraftarı bağırarak yürüyor. Bir grup polis ellerindeki joplarla gruba müdahele ediyor. Genç birini saçlarından yakalayan bir polis elindeki jopu çocuğun sırtına vuruyor. Çocuk yerlerde. Bir iki arkadaşı kaldırmaya geliyor. Onlar da joplardan nasiplerini alıyorlar. Şimdi daha iyi seçebiliyorum. Çocuklar polislere birşeyler söylüyor. Söylüyor değil bağırıyor. Çocuk da değil orta yaşlı kelli felli adamlar. Siyah beyaz bayraklara büründükleri için gençmiş gibi gözüküyor. Uzaklardan hızla gelen bir başka polis bunları dağıtmak için jopu havaya savuruyor.

Yeşil yandı. Dolmuş hareket ediyor.

Aklımda Nihat Genç’in –haklı- söyledikleri ve sevimli polis Memoli imajıyla Beşiktaş iskelesinden vapura biniyorum.

Tesekkürler Sevgili Yüksel Aksu... Tesekkürler Süleyman Turan, Nail Kırmızıgül, M. Ali Alabora. Ve kamera arkasındaki tüm ekip. Bize güzel bir gün yaşattığınızın farkında mısınız bilmem ama hepinize çok çok tesekkürler...

Ya işte böyle Mülayim. Bir geziden benim aklımda kalanlar bunlar.

Sürç-ü lisan olabilir... Eksiği de... Abartısını da ben eklemişimdir... Affola...

Her dem baki sevgi ve selamlarımla

YüCeL ÜNLÜ